Müslümanlaştırılan Şamanist Ayin ve Törenler (3)
Türklerin Orta Asya’dan bu güne hafızasında saklı ve canlı tuttuğu Şamanist ritüellerin nasıl ve hangi yolla İslamlaştırıldığını anlatmıştık. Bu bölümde aslında Şamanist ayin ve törenlerden olup da İslamdanmış gibi algılanan örneklere devam ediyoruz.
Tahtaya vurmak: İstenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile üç kere vurulması, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik bu adet pek çok kültürde olduğu gibi eski bir Şaman inanışıdır. Ormanda ve ağaçlık alanlarda kötü ruhların yaşadığı sanıldığından, kötü ruhların ağaçlara ve tahtaya sindiğine inanan göçebe Türkler daha önce girmedikleri ormanlara girerken, ormandaki bu kötü ruhları kovmak maksadıyla ağaçlara vurup, bağırarak gürültü çıkarırlarmış. Bunu aynı zamanda doğa ruhlarına kötü olayları haber verip, onlardan korunma dilemek amaçlı da yaparlarmış.
Kurşun dökme: Kurşun dökme Şaman geleneklerinden günümüze değin intikal eden bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdir. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmak, saadet ve talihi geri döndürmeye yönelik olarak icra edilen çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ayindir.
Kırmızı kurdele: Gelinin beline kırmızı kurdele bağlanması ve loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yenidoğan çocuğu, albız (albastı) denen şeytana karşı koruduğuna inanılır, yine mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin de ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır. Ayrıca nişan törenlerinde yüzüklere bağlanan, okumaya yeni geçmiş çocukların yakasına takılan kırmızı kurdeleler uğuru ve kısmeti temsil eder.
Ay: Anadolu'da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu Türklerin eski Gök Tanrı inancından kaynaklanmaktadır.
Mezar taşı: Mezar yapma ve mezar taşı İslamiyet ve Arap kaynaklı değildir. Eski Türklerde ulu kişi ve kahramanların mezarları üzerlerine bir yapı (bark) yapılır, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenirdi. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, kahramanların eşyaları ve atı ile beraber gömüldüğü devasa Kurgan’lar yapılmıştır. Sıradan kişilerin mezarlarına da, belli olması için tümsek biçimi verilmiştir. Şaman, ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanların ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman'a yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların
en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman'a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman'a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Bu nedenle toplumda “ulu” kabul edilen kişilerin ölümünden sonra mezarları ruhlarından medet umulan yerler hâline gelmiştir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.
Mezarlardaki küçük suluklar: Mezardakilerin ruhlarının susadıkları zaman kalkıp oradan su içmeleri inancına dayanır. Ayrıca kuşların, böceklerin o suluklardan su içmesinin, ölmüş kişinin ruhuna fayda edeceğine inanılır. Diğer taraftan ölüm sonrası uygulamalar arasında yer alan yas tutmak ve cenaze yemekleri günümüze intikal eden adetlerden sayılabilir. Halkımız bunların ölünün arkasından mutlaka yerine getirilmesi gereken “olmazsa olmaz” İslamî inançlar olduğuna inanır. Oysa bunlar İslam’a değil Türklerin evvelki dini olan Şamanizm’e ait ritüellerdendir.
Köpek ulumasının uğursuzluk sayılması: Şamanizm inancında köpeğin, bir ruhun yaklaştığını yani ölüm zamanının geldiğini ve bunu köpeğin uzaktan acı bir ulumayla haber verdiğine inanılır. Sıradan bir kişinin bu ruhu görmesi onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Bu bağlamda Anadolu’da köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bir takım olayları önceden sezdiklerine ve bunu uluyarak ifade ettiklerine inanılır.
İçki içmek: Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar ve bu kansız kurban sayılır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır. Günümüzde bu gelenek özellikle Anadolu Alevi-Kızılbaş toplumunda tüm canlılığı ile devam etmektedir.
Nazar boncuğu: Anadolu’da “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bu kişilerin bakışlarıyla insanları kötü etkilediğine ve karşısındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için giysilerde “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” gibi materyaller taşınır ve evlerin uygun yerlerine bu nesneler takılır. Böylece kendilerini bu tür kötülüklerden ve kem gözlerden korunulacağına inanılır. Görüldüğü gibi günümüzde yaygın bir şekilde varlığını devam ettiren nazar olgusu eski Türk inançlarındandır ve Müslümanlıkla alakası yoktur.
Halı kilim desenleri: Şaman'ın üzerine giydiği elbiseye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına ve zarar vermelerinden korunulacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgülere bu Şaman giysilerinin motifleri kodlanmıştır.
Sağ ayak miti: Kapıdan çıkarken veya eve girerken sağ ayağın önde olması Şaman kültüründen kalma bir ritüeldir. Sol ayakla kapıdan geçmenin kişiye uğursuzluk getireceğine inanılır. Ayrıca eve girerken çıkarken eşiğe basmanın uğursuzluk getireceğine inanmak ve helâya sol ayakla girmek âdeti de buradan gelir.
Çocuklara doğadan esinlenen isimler koymak: Orta Asya Toplulukları (Eski Türkler) doğada bazı gizli kuvvetlerin varlığına inanmışlardır. Tabiat güçlerine itikad, hemen hemen bütün halk dinlerinde mevcuttur. Fiziki çevrede bulunan dağ, deniz, ırmak, ateş, fırtına, gök gürültüsü, ay, güneş, yıldızlar gibi tabiat şekillerine ve olaylarına karşı hayret ve korkuyla karışık bir saygı hissi eskiden beri olmuştur. Çocuklarımıza verdiğimiz isimlerin birçoğu da bu derin bağlardan kaynaklanmaktadır.
Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşması tarikatlar ve tasavvuf yolıuyla olmuştur. Farklı felsefi ve inanç disiplinine ait olan tasavvufi ekoller Türklerin dini anlayışını önemli oranda şekillendirmiştir. “Anadolu İslamı” denilen bu anlayışta Kur’an-ı Kerim ve Sünnet merkezli bir din söz konusu değildir. 8. yüzyılda İslamı kabul eden Türkler, Kur’an ile daha yeni yeni tanışmaya başlamıştır. Kur’an’ın anlaşılması mücadelesi tüm hızıyla devam etmektedir. Kur’an’ın anlaşılmasının önündeki engeller yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu engelin en önemlisi insanların İslamla yüz yüze gelmesinden önce edindiği gelenek ve kültü-rün etkisidir. Bu nedenle doğru bilgiye ulaşmak için ve Kur’ân’ı anlamaya çalışırken bu kültür ve geleneğin tortusundan kendimizi uzak tutmaya çalışmamız icap eder. Eleştirel ve sorgulayıcı bir tavır ile öğrendiklerimizi Kur’an’ın öğretisine sunmalı ve onun eleğinden geçirmemiz iktiza eder