Tarih: 29.08.2021 13:11

MUTASAVVIF ŞAİR ABDÜLAZİZ MECDİ TOLUN

Facebook Twitter Linked-in

Mutasavvıf şair Abdülaziz Mecdi Tolun

Merhum İbnülemin Mahmud Kemal Bey’in sık sık ziyaret ettiği tarihi mekânlardan biri de Gülhane Parkı’nın yanı başındaki Aydınoğlu Dergâhı’dır. O zamanlar bu dergâhın postnişini, Osman Şems hazretlerinin halifesi Mehmed İzzi Efendi’dir. Bu muhterem zat ile İbnülemin arasında büyük bir dostluk söz konusudur. Mahmud Kemal Bey’in bu tekkeye sık sık gittiğini fark eden arkadaşlarından biri kendisine şu soruyu yöneltir: “Üstad, İzzi Efendi’ye intisabınız mı var?” İbnülemin şu cevabı verir: “İntisabım yok ama incizabım var!”

Gönül sultanları için bir benzetme yapmak gerekirse, onlara mıknatıs gibi insanlar diyebiliriz. Bu mübarekler bulundukları mekânları âdeta cazibe merkezi haline getirirler. Mıknatıs nasıl demir parçalarını çekerse, onlar da hüşyâr gönüllerde cezbe ateşini tutuştururlar. Bu cezbe hali sadece tasavvuf erbabı için söz konusu olmayıp her meslek ve meşrep mensubu için de geçerlidir. Mesela kitap âşıkları için Sahaflar Çarşısı, kütüphaneler ve kitapçılar birer cazibe merkezidir.

Cezbedici mekânlar gibi, celb edici şahsiyetler de vardır. Konuya bu açıdan bakılacak olursa, hakiki âlimlerin, gerçek mutasavvıfların, birçoğunda bu özelliğin ve güzelliğin mevcud olduğunu görürüz. Mıknatıs vazifesi gören böyle insanlara iki örnek vermek gerekirse Fatih Baştürbedarı Ahmed Amiş Efendi’yle halifesi Abdülaziz Mecdi Efendi’yi zikredebiliriz. İtiraf edeyim ki, bu iki zata benim de büyük bir muhabbetim var. Onlar hakkındaki kitapları zevkle okumayı sürdürüyorum. Abdülaziz Mecdi Efendi hakkında İstanbul Vilayeti Mektupçusu Osman Nuri Ergin’in önemli bir biyografi kaleme aldığını da bu arada belirtmiş olayım.

“Kocaeli Üniversitesi Vakfı” bundan kısa bir süre önce konumuzla ilgili iki önemli kitap yayımladı. Biri, “Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi Armağanı” adını taşıyor, diğerinin ismi ise, “Abdülaziz Mecdi Tolun – A.Süheyl Ünver Mektuplaşmaları”. Daha önceki yazılarımdan birinde de belirttiğim üzere, Abdülaziz Mecdi Efendi, aynı zamanda kuvvetli bir şairdir. Bilhassa tasavvufi manzumeleri, bu sahanın en derin, en anlamlı şiirleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Merhum Osman Nuri Ergin, biyografisinin yanı sıra divanını da yayımladı. Bendeniz yıllar önce Mecdi Efendi’nin hanım torununu Kadıköy’deki evinde ziyaret ettiğimde dedesinin harika el yazılarından bazılarını göstermişti.

Mahir İz hocamız da, “Yılların İzi”nde Abdülaziz Mecdi Efendiyi şu ilgi çekici cümlelerle tanıtıyor:

“Mecdi Efendi’yi Mesnevihan Maraşlı Tahir Efendi anlatmıştı. Bir gün Bayezid’de Fatih Türbedarı Amiş Efendi ile karşılaştığında elini öpeyim derken boynuna sarılıp bütün kuvvetiyle sıkmaya başlar. ‘Ver şeyhim’ diyerek nasip almak ister. Amiş Efendi kurtulmak istedikçe Mecdi Efendi sarılır, sıkar ve ‘vermezsen bırakmam’ der. Nihayet Amiş Efendi ‘Verdim be adam’ diyerek kendini kurtarır.

İstanbul Belediye Mektupçusu Osman Nuri Bey, Abdülaziz Mecdi Efendi’ye mensuptu ve Mecdi Efendi hakkında müstakil bir eser yazmıştır.

Abdülaziz Mecdi Efendi merhum çok kuvvetli mutasavvıf bir şairdi. Kendi el yazısı divanını Prof. Dr. Süheyl Ünver Bey kardeşimiz kırk sene kadar evvel bana iare etmişti. (Ödünç vermişti). Göz gezdirmiştim. Mecdi Efendi ile dayızadem Prof. Sarım Hüsnü Çelebioğlu’nun kayınpederi Salih Bey’in cenazesi münasebetiyle Cerrahpaşa’da bir kahvede hazırlığa intizarda bulunurken (beklerken) görüşmüştüm.

Abdülaziz Mecdi Efendi âlim, zeki, şair, üstün dirayet ve firaset sahibiydi. Gördüğünü tesir altında bırakırdı. İstitraden belirteyim ki, bu hal meşhur Şeyh Kenan Bey’de de vardı ve daha kuvvetli idi. Bir zamanlar tarikatlere lakayd kalan Hasan Basri Bey, Abdülaziz Mecdi Efendi ile 1930 yıllarında temastan sonra değişmişti. Ben bir yaz tatilinde Edremit’ten İstanbul’a dönerken Balıkesir’e uğradığım zaman Hasan Basri Bey’i ziyaret etmiştim. Bana Abdülaziz Mecdi Efendi’nin kerametinden bahsetti. Şöyle ki: Mecdi Efendi bir gün Basri Bey’in yazıhanesine gelmiş. Hava açıkmış. ‘Basri Bey, hava çok sıcak. Biraz yağmur yağsın mı?’ demiş. Basri Bey de cevaben: ‘Nasıl münasipse efendim’ dedikten bir müddet sonra hava kararıp şiddetli bir yağmur yağmaya başlamış. Sağnak devam edince ‘Artık yeter mi Basri Bey?’ demiş. O da, ‘Siz bilirsiniz efendim’ deyince ‘Pekiyi, artık kesilsin’ demiş ve yağmur durmuş. Bu hadise Hasan Bey’i Mecdi Efendi’ye çok bağlamıştı.”

Mahir İz hocamız büyük ilim adamı ve Mehmed Âkif’in aziz dostu Prof. Ömer Ferid Kam’ın da, Mecdi Efendi’ye büyük bir muhabbet beslediğini belirtiyor, ezcümle şunları söylüyor:

“Ferid Bey’in Balıkesir ulemasından edip, şair, fatin Abdülaziz Mecdi’ye hüsn-i zannı vardı. ‘Kerametine kâilim’ demezdi ama iki sıkıntısını keşfettiği için Efendi merhuma sıdk ile bağlanmıştı.

Büyük oğlu Ahmed Muhtar Bey Almanya’da tahsilde bulunurken Ferid Bey’e ihtiyacından bahisle mektup yazmış. Oğlunun ihtiyacını karşılamak hususunda büyük bir üzüntü içinde Laleli’deki evinden çıkıp Bayezid’e giderken, Mecdi Efendi’yi görüp arkasından yetişmiş. Selamlaştıktan sonra Ferid Bey içinde bir sıkıntı olduğundan bahsetmiş. Meseleden henüz hiçbir şey açmadığı halde Mecdi Efendi kendisine, ‘Efendi, haydi üzülme, işin oldu, ferahlayacaksın’ demiş, ayrılmışlar. Ertesi sabah Prens Abbas Halim Paşa’dan bin liralık bir çek eve gelmiş. Başka bir hadisede de Köprü üstünde rastladığı Mecdi Efendi’nin kendisine böyle bir müjdesi yine tahakkuk etmiş. İşte bu iki vak’a Ferid Bey’i Mecdi Efendi’ye bağlamıştı.”

Siz hâlâ bu Zât-ı Şerif’in hayat hikâyesini merak etmiyor musunuz?

DURSUN GÜRLEK/YENİ ŞAFAK




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —