Herkes dünyanın fani olduğunu ve kıymet vermemek gerektiğini söyler durur.
Bizde ağzımız açık dinleriz bu konuşmaları.
Adamın ağzından bal damlıyor, ne güzel konuşuyor deriz.
Vaktimiz olsa da latif ve nezih konuşmalarından müstefit olsak deriz.
Konuştukça konuşur müzmin hatip ve coşar da coşar.
Hikmeti ve lezzeti bol sözler gönlümüze inşirah verir.
Ancak olay söz aşamasından uygulama aşamasına gelince o dakka her şey değişir.
Söyledikleriyle yaptıkları arasındaki çelişkiyi görünce ?Vay be böyle bir yetenek nasıl bu halde olur.? der insan.
Onun için Ziya Paşa Terkibi-i Bend?te ?Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.?der.
Ziya Paşa kişinin göstergesinin/aynasının işleri olduğunu söylüyor ve söze hiç kıymet vermiyor.
Ben biraz daha iyi niyetli olarak insanın söyledikleri de güzeldir ancak aslolan yaptıklarıdır diyorum.
Yani güzel ve anlamalı konuşmakta bir meziyettir ve yetenektir.
Güzel konuşanlar kendilerini rahat güzel ifade ederler ancak ?kal? den ?hal? e ,?kuvveden? ?fiile? ,?sözden? ?eyleme? geçmektir aslolan.
Sözleriyle eylemleri arasında çelişki olanlar bir katkıda bulunmamaktadırlar zaten. Çünkü söz eyleme geçmezse bir şeyde ifade etmez ki.
Sözünü eyleme geçiremeyen durum karşısında söylemlerini revize etmek durumunda da kalır. Yani amiyane tabirle ?Çark eder.?
Bu konuda en çok hoşuma giden rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU?NUN söylediğidir.?Üç günlük dünya menfaati için fırıldak olmaya gerek yok.? Demişti. İşte söz budur.
Peki, rahmetlinin bu ifadesi nasıl bir yankı uyandırdı. Elbette hüsnü kabul gördü muhataplarından ve bu ifade karşısında herkes şapka çıkardı.Ama bundan öncede benzer sözler milyonlarca söylendi yüzyıllardır.Neden onun ki yankı buldu.
Çünkü onun söyledikleriyle yaptıkları arasında bir çelişki olmadı. Üç günlük dünya için, makam ve mevki için çark etmedi. Kuvveden fiile geçirdi düşündüklerini. Her devrin adamı olmadı.Kimseye yaranmak için bir çaba göstermedi,mert ve yiğit biri olarak yaşadı ve öylece göçtü maveraya.
Peki ama ne yapmalı? Yapılması gereken doğru ve dürüst olmaktır.
Ama zaten herkes bunu söylüyor. Kimse yanlış yapın, çark edin, sözünüzle özünüz bir olması demiyor ki. Herkes iyi olmaktan ,dürüst olmaktan ,memlekete hizmet etmekten bahsediyor.
Ediyor da ne den hiçbir şey düzelmiyor? Düzelmiyor çünkü yaptıklarımızla sözümüz birbirine uymuyor.
Çok kıymet verdiğim bir arkadaşım yıllar önce şöyle demişti de çok hoşuma gitmişti. O da şudur:? Uzaktan beğendiğiniz birini sakın yakından tanımayın.? Peki, ama neden yakından tanımayacağız insanları, ne mahsuru var, bildiklerimizi yakından tanımamanın.
Aynı arkadaşım?Çok mahsuru var, uzaktan görüp hayran olduğunuz kişileri yakından tanıyınca öyle rezilliklerini görüyorsunuz ki üzülüyorsunuz.? Dedi.
Çok doğru dedim bende ve hala da aynı kanaatim devam ediyor.
Peki ama ne yapmalı.
Doğru ve dürüst olmalı.
Samimi olmalı.
Çok çalışmalı.
İstikametinden şaşmamalı.
Eğilip bükülmemeli.
Ama o zamanda hiçbir yere gelemezsek ve bir şey elde edemezsek ne olacak?
Elde ettiğin şey emeğinin karşılığı olmalı, bunun dışındakilerin zaten hem dünyada hem ukbada bedeli var. O yüzden sen borçlu değil alacaklı olmaya bak.
( En son ifadeler doğu klasiklerinden bostan ve Gülistan eserlerindeki ifadelere benzedi. Okumayanlar için tavsiye ederim. Şeyh Sadi Şirazi bir deryadır.)