"Gelmiş iken bir habercik sorayım
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
Gerçek erenlere yüzler süreyim
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
Alçağında al kırmızı taşın var
Yükseğinde turnaların sesi var
Ben de bilmem ne talihsiz başın var
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
El ettiler turnalar bazlara
Dağlar yeşillendi döndü yazlara
Çiğdemler taşınsın söylen kızlara
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
Ben de bildim şu dağların şahısın
Gerçek erenlerin nazargâhısın
Abdal Pir Sultan´ın seyrangâhısın
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın"
(Pir Sultan Abdal)
Telli duvaklı bir aşk ile bezenir durur dört bir bucağı. Ulu ağaçların seyrangahına yönelen adımlar, telli turnaların ari bakışlarıyla şenlenirler adeta.
Yarık yarık oyuklarından sızan gözeler, bir bilinmez anı alırlar ve yol ederler aşk kervanlarına doğru.
Geceye inat adanmışlıklarla birlikte, kekremsi hatıralar bir bir iniverir doruklardan.Semaya uzanan taş bağırlarla birlikte, YILDIZ´ın yüreğinden gam kervanları iner ve seyri alem eder, devrandan devrana!
***
Çayır kuşlarının, gecenin tan vaktine emanet ettikleri ötüşleri, bir yılkının uzun uzadıya kişnemelerine ram olsa da, Yıldız´ın bağrından inen başı bozuk sular, mini mini bir serçenin gagasıyla bütünlenir yeniden.
Doruğun en doruğuyla söyleşen dumanlar, insanoğlunun anlayamayacağı sırları emanet ederler YILDIZ´ın çayır kesmiş göğüslerine! Vadiye uzanan kekik seyrangahı, görenlerin içini ısıtır ve alıp gider alemler içindeki aleme? Bir kartal havalanır öte dağların yamacından. Bir bıldırcın telaşı duyulur birden bire. Bir şair kelimelerden örer cümlelerin okyanus dinginliğini.
***
Gece inende, bark bark eden AY çıkıp geliverir tepelerin ardından. Okyanuslara demirlemiş gemiler gibi gelip demirleyiverir YILDIZ´ın en doruğuna. Saatlere varan söyleşiler yapılır kendi iç alemlerinde!..Doruğa sevdalı Ay ile, uzak iklim şarkılarını bir bir söyleyiverir Yıldız Dağı.
Kenara köşeye serpişmiş ahlat ağaçlarının, yemişleri içine sakladıkları rayıhalar, daha mini mini bir çocuğun avuçlarıyla buluşmadan, iniverirler AY SULTAN´ın kadife yüreğine doğru.
***
İnsan dudağından sakındırılmış bir aşk gibidir adeta YILDIZ DAĞI ile AY SULTAN´ın söyleşmesi. Sakınılmış bir masumiyet, sakınılmış bir ukte, sakınılmış bir düştür adeta.
Derelerde şarkı korosuna eşlik eden cümle haşerat, geceye doğru sukutu taşıyarak yüreklerinde, YILDIZ DAĞI´na emanet ederler sırlar içindeki sırlarını. İlla da Ay İnende teperden doğru, bir hüzün ve hazan korosu, seyri alem eder alemlerden aleme doğru!
Doruğun kıyıda köşede kalmış yamaçlarında, çerden çöpten ev kuran çayır kuşları, eleğimsağmaya inat bir renk cümbüşünü taşıyarak kanatlarında, rüzagarın evsununa bırakırlar naif bedenlerini?İçinde ahları barındıran onca cümle, göz alabildiğince uzanan doruklarla hemhal ola ola, YILDIZ Dağı´nı selamlarlar yüreğin en dingin sukutuyla.
***
Asude bir rüzgar eser YILDIZ´ın bağrından aşağılara doğru. Bir kartal kanatlarında taşır gök krallığının muştularını. Kekik kokan koyaklar, kıştan kalan çepelliklerde saklarlar çayır kuşlarının mini mini yuvalarını.Alaca leylekler, tak tak bir musiki ile selamlarlar vadilerin derinliklerini!
Gece AY SULTAN süzülüp geldiğinde YILDIZ´ın doruğuna, cümle alem çiçekten taç yapıp takarlar başlarına zaman ve mekan aşan aşkların hatırasına!
Osman ÇELİK