Gönül hanemizden bir yıldız daha kaydı...
Kıpır kıpır, düğüm düğüm olan yüreğinin sancısını “Monna Rosa(*), bugün bende bir hâl var...” dizelerine kilitleyip gitti öteler ötesine...
Ruhumuzu besleyen...
Sevincimizi, hüznümüzü yüceler katında dizelere döken...
Yazdığını yaşayan, yaşadığını yazan...
Çile ile yoğurduğu eserleriyle ölü gönülleri dirilten...
En daraldığımız anlarda “kaderin üzerinde bir kader vardır” diyerek dirilişi muştulayan...
Diyarbakırlı Sezai Karakoç...
Çocuk yüreğinin Maraş’tan aldığı ateşi dizelere nakşeden...
Yalnızlıklar içinde bir ordu...
Umudun kapısını aralayan bir nefer...
Yekvücut ruh coğrafyamızın her zerresinde...
Kalbimizde...
İçimizde...
Yanımızda...
Hep bizimle...
*
Namusunu çiğnetmeyen “Âsım’ın Nesli”nden... “Benim olmadığım yerde kimse yoktur” diye haykıran “Büyük Doğu Nesli”ne... Medeniyetinin birikimine âşina, inançlı, dürüst, Asr-ı Saadet ahlâkıyla donanma ve çağına yön verme istîdadında olan “Diriliş Nesli”ne...
Fetretsiz bir duada paklanmış ideal...
*
“Her nefis ölümü tadacaktır” âyeti bir kez daha tezahür etti...
Bu kez de sükutla vuslata erip, duruşuyla ders veren Karakoç önümüzde... Madem ki “Ölüm en büyük derstir”... O zaman “ölümü öldüren” bu cansız bedenin ruhunu yaşatmak “Diriliş Nesli”ne düşer... Medeniyet çınarımız Karakoç’a vefa “Diriliş Nesli’nin Âmentüsü”ne sahip çıkmaktan geçer...
*
Umutsuzluk yok!..
Gün gelir. Gül de açar. Bülbül de öter...
Ve gün gelir. Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ bırakan mütefekkir, siyasetçi, şair Sezai Karakoç da göçer...
***
88’inde “dünya sürgünü” biten derviş Karakoç, ikindi vakti Şehzâdebaşı Camii’nde sevenleriyle helalleştikten sonra “En Sevgili”ye kavuştu.
Şimdi Sinan’ın çıraklık eseri mâbedin haziresinde...
Ulular meclisinde...
Rahmetle müjdelenmekte...
(*)Monna Rosa: Tek Gül
SABRİ GÜLTEKİN/MİLAT