ORUÇ!

ORUÇ!

Ömer YILDIZ Yazdı...

Oruç İbadetinin Sosyo-psikolojik Boyutu

Oruç ibadeti ruhumuzu, bedenimizi, aklımızı, duygularımızı ve davranışlarımızı şirkten, hurafelerden, saplantılardan arındırma ve savma tecrübesidir. Bunun için Ramazan ayından ziyade orucun önemli olduğunu akıldan çıkartmamak gerekir. Bu ayda eğer Şeytanların zincire vurulması söz konusu ise; bunu onlara fırsat vermeyecek şekilde davranarak, işlevsiz kalmalarını sağlamak şeklinde anlamak iktiza eder.

Bir mü’min oruç ibadetinin hakkını vererek, dinî/ahlakî duyarlıkları önceleyerek oruç tuttuğunda şeytan onun için adeta zincire vurulmuş olacak ve işlevsiz kalıp kımıldayamayacaktır. Yoksa ibadet şuurundan yoksun, iş olsun diye oruç tutan veya tutmayan insanlardan olan şeytanlar ve ahbapları, hepimizin şahit olduğu gibi, Ramazan ayında da şehrin en görünür meydanlarında cirit atmaktadırlar.

Yeri gelmişken toplum içinde alenen oruç yiyenleri, sigara içenleri eleştirip oruçlu olanlara saygı göstermeleri beklentisinde olmayalım. Zira zoraki saygı olmaz. Unutmayalım ki ibadetlerimiz yalnızca Allah'ın rızasını kazanmaya matuftur. Değerlerimize aldırmayanlara aldırmamak ve onların pervasızca hareketlerine tahammül etmek gerekir.

Oruçlunun, yalnızca orucu bozan maddi şeyleri terk etmesi hikmete uygun bir oruç ibadeti için yeterli değildir. Tabiri caiz ise; oruçlu kişi âdeta melekleşmeli, güzel ahlakın gerektirdiği gibi davranmalı, öfkesine hâkim olmalı, kimseyi incitmeyerek her zamankinden daha ziyade affedici, bağışlayıcı ve paylaşımcı olmalıdır.

Aksi takdirde oruç bizde olumlu değişikliklere sebep olmuyor ve günah işlemekte de caydırıcı değilse, demek ki; Şeytanlar bağlanmamış! Kaldı ki Şeytanların bağlanması mecazdır. Bu nedenle insanın kendini, arzularını, hırslarını bağlaması, kontrol altına alması gerekir. Bu anlamda insanlar kendi nefsini bağlayamadıkları, söz geçiremedikleri için günah işlemeye devam ediyorlar demektir.

Oruç ibadeti ile ilgili her husus Kur’an’ın ilgili ayetlerinde en ince ayrıntısına kadar anlatılmıştır. Sonra da bütün bu anlatılanların Hududullah/Allah’ın koyduğu sınırlar olduğu belirtilmiştir. (2/Bakara: 187) Ayrıca Yüce Rabbimiz orucu bozan şeyleri; yeme, içme ve cinsel ilişkide bulunma şeklinde sınırlandırmak suretiyle bu konuda kimseye de bir söz hakkı bırakmamıştır.

Oruç ibadetinin yalnızca yememek, içmemek ve cinsellikten uzak durmak anlamına gelmediği konusu üzerinde bir miktar durmak gerekir. Hemen hemen tüm ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadetinin de toplumun önemli bir kesiminde hak ettiği karşılığı bulduğunu söyleyemiyoruz. İşin ibadet boyutu ıskalanmak suretiyle mesele yememe ve içmemeye indirgenmiş ve ruhsuz bir ritüel/ayin gibi eda edilir olmuştur. Netice itibariyle merhum Ali Şeriati’nin isabetle ifade ettiği gibi, oruç tutmak yeme ve içme saatlerimizin değişmesinden öteye geçmemektedir.

Olumlu anlamda davranış değişikliğine sebep olmayan ibadetleri Mustafa Öztürk Hoca şöyle izah ediyor: “Genel olarak din, özel olarak ibadetler alanında neyin ne olduğunu yeterince bilmemize rağmen bildiklerimizi tutum ve davranışa dönüştüremememiz, tıpkı sigaranın zararları hakkında yeterli bilgi sahibi olduğumuz hâlde tiryakilikten bir türlü vazgeçmememiz gibi bir şeydir. Burada çözmemiz gereken sorun bilgi kifayetsizliğinden öte azim ve dirayet eksikliği, zaaflarımızın aklımıza, fikrimize ve vicdanımıza hükmetmesidir.”

Oruç tutmanın hikmetleriyle ilgili çok şey söylenebilir. Söylenecekler içinde birinci sırayı şüphesiz “takva” alır. Tüm ibadetlerimizde olduğu gibi oruç ibadetimizde de önceliğimizin gösterişten/riyadan uzak durup şirkten sakınarak hakkıyla Allah’ı birleyen bir “muvahhid” olmayı hedeflememiz icap eder. Sorumluluk bilincinin farkında olarak şirkten, günahtan ve çirkin fiillerden sakınıp, Allah’a karşı gelmekten, O’nun emir ve yasaklarını çiğnemeyerek Müslümanlığımıza sahip çıkmış oluruz.

Orucun hikmetine ve sağlık başta olmak üzere faydasına dair hemen hemen her Müslümanın azdan çoktan bildiği çok şey vardır. Ancak ibadetlerin ifasında maddi bir menfaat gözetilmesinin ve bu menfaatin öne çıkartılmasının taraftarı değilim. Benim için oruç ibadetinin hikmeti; bu işi Rabbim olan Allah’ın açıkça emretmiş olması ve Onun rızasını kazanmaktan ibarettir. Rabbime teşekkür etmenin bir yolu ve fırsatıdır.

İbadetlerin maddi yönlerini ve sağladığı faydaları sorgulamayı ve kuyumcu titizliği ile maddi hikmet aramayı hazzetmiyorum. İbadetler evvel emirde Allah buyurduğu için eda edilmelidir. Hikmeti varsa da başım gözüm üstüne. Bu hususu gözeterek ibadet etmenin doğru olduğunu da düşünmüyorum. İbadetin Allah tarafından emredilmesi, bana düşenin de bu emrin gereğinin sorgusuz sualsiz yerine getirilmesidir.

“ibadetlerde hikmet ve illet arama çabası ön plana çıktığında, ister istemez rasyonelleştirme, aklen gerekçelendirme, hatta kimi zaman bilimsel verilerle destekleme gibi, ibadetin asli yapısını haleldar edip ahlakî, manevî/derunî boyutunu ve büyüsünü bozan bir yere doğru mesafe alınması kuvvetle muhtemeldir. Bu bakımdan iman ve ibadet konusunda hikmet aramamak tercihe şayandır. İbadetler şu veya bu şekilde fayda sağlama ve çıkar teminine bağlandığında, faydacılık ve çıkarcılığın da günlük hayatımızda olağanlaşıp sıradanlaşma kapısı aralanır.”

Bütün bunların yanı sıra orucun, sosyal ve psikolojik yönleri de olan bir ibadet olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz. Ramazan ayının sosyolojisi bize, açları ve yoksulları hatırlatır. Bilhassa açlık hissinin doruğa çıktığı iftara yakın zaman diliminde, oruç lisan-ı hal ile bize der ki; hemen yakın komşun, uzak komşun aç olabilir, yoksulları da hatırla. Bunların durumunu şu an bizatihi yaşıyorsun, sakın bu insanları ne şimdi ne de daha sonra görmezden gelme. Onların derilerinin içine girmek suretiyle empati yap ve onlara yardımı esirgeme. Açlığın nasıl bir şey olduğunu oruç münasebetiyle tecrübe ettin, ramazandan sonra da yoksulu doyurmayı devam ettir.

Orucun psikolojisi ile ilgili olarak, işin uzmanı olan Prof. Dr. Sefa Saygılı şu tespitleri yapıyor: “Oruç tutmayanlar oruca dayanmanın zor olduğunu düşünürler. Oruçla aç kalacaklarını sanırlar ama aslında oruç üzerinden kendimizi yıllık bakıma almış oluyoruz. Ruhun rehabilitesi oruçla gerçekleşir.

Oruç; tüm organlarımıza ve sistemlerimize dinlenme ve yeniden güç kazanma şansı verir. Böylece oruçtan sonra vücudumuz daha düzenli olarak çalışır. Özellikle kalbin kan damarlarına ve sindirim sistemine besinlerin emilmesi için fazla miktarda kan pompalanması gerekmeyecek ve sistem istirahate geçecektir. Böylelikle yaşlanma süreci yavaşlayarak ömür uzayacaktır.

Oruç tutma zihni berraklaştırır, duyuları keskinleştirir ve hafızayı güçlendirir. Boş bir mide sindirim için harcanacak kanı beyne gönderir, böylece beyin daha fazla kan ve enerji alacağı için konsantrasyon artar ve düşünme yeteneği çoğalır. Oruç tutma ile hormonların ve organların normal ve dengeli salgı yapmasına yardımcı olunur.

Oruç kişiyi sakinleştirir. Endişeyi azaltır, uykusuzluğu giderir. Oruçluyken nimetlerin tadını daha lezzetli algılarız ve kıymetini daha çok anlarız. Yoksulların ve olmayanların acılarını daha derinden hissederiz.

Oruç, bedensel ve zihinsel hazların denetlenmesine yardımcı olur. Yaratan istedi diye tuttuğumuz oruç Allah’la bağımızın ve iletişimimizin güçlenmesine sebep olur Ramazan ayı; ibadetlerde, sosyal etkileşimde ve yardım etme davranışında artmaya neden olur, hem bireysel alanda hem de toplumsal anlamda manevi alanın genişlemesine neden olur. Zira zekât ve fitrenin bu ayda verilmesi, yardım olgusunun yoğunlaşmasına sebep oluyor.

Her yıl tutulan bir aylık Ramazan orucu bizi yemek için yaşamadığımızın, aksine yaşamak için yediğimizin şuuruna erdirir. Rastgele yemeye elimiz uzanmaz olur. İrademiz artık daha kuvvetlidir.” Velhasıl; “Oruç tutan sıhhat bulur” vecizesi karşılık bulmuş olur.”

Gün boyunca yemeyi ve içmeyi kesmek ve cinsellikten kaçınmaktan amaç; kendimizi, bedenimizi ve aklımızı terbiye edip kirden arındırmak olmalıdır.

Ramazan ayı merhamet ve huzur ayıdır. Bu vesile ile anne-baba, çocuklarımıza ve özellikle yoksullara merhametimizi gösterme fırsatını hakkıyla değerlendirmeliyiz.

Ramazan nefsine hakim olmanın, disiplinli davranmanın ve tüketim çılgınlığının frenlenmesi gereken bir zamandır. Bu zaman dilimi az yeme, çok tefekkür etme ve daha fazla infak etme vaktidir. Ancak abdestli kapitalistler Ramazan ayını daha fazla yemeye, iftar bahanesiyle sofralarında fakirlerin olmadığı büyük ziyafetlerin verildiği bir şölene çeviriyor, iftarı maddi bolluk ve aşırı tüketim festivaline dönüştürüyorlar.

Ramazan ayı dayanışmanın, yardımlaşmanın da ayıdır. Güneş batana kadar tecrübe ettiğimiz açlığı bizatihi yaşadığımız için, yakınımızda veya pek çok ülkede ve özellikle Afrika kıtasında açlıktan ölen insanlara karşı, tıpkı Resulullah örneğinde olduğu gibi oruç günlerinde daha cömert davranmalıyız. Bu şekilde tuttuğumuz oruç bir taraftan bizi Allah’a yakınlaştırırken, diğer taraftan da cömertliğimiz vesilesiyle yoksul, haklarından mahrum edilmiş mustaz’aflara yakınlaştırır.

“Oruç tutmak bir özgürleşme eylemdir. Kişinin doymak bilmeyen egosundan, bir türlü mutmain olmayan bencilliğinden kurtulmaktır.” Aynı zamanda tüketim tutkusundan, çılgın rekabetten ve güce tapınmadan kurtulma anlamına da gelir.

Oruç; gerek kişisel gerek kolektif olarak vermeyi, zorluklara karşı direnmeyi ve boyun eğmeyi/kulluğu öğrenmek demektir. Oruç tutmak kendimizi tutmaktır. Durulması gereken yerde durmaktır. İçgüdülerimizin etkisinden kurtulup Allah'ın ipine/hablullah’a sımsıkı sarılmaktır.

Hz. Peygamber Ramazan ayında oruç tutmanın yanı sıra diğer ibadetlerini de arttırır, Ramazanın son 10 günü ise mescitte itikâfa girerek ibadetle meşgul olmayı tercih ederdi. Zira Hz. Peygamber’in uygulamasında oruç, sadece aç kalmaktan ibaret bir ibadet değildir. Allah Resulü, orucu Müslümanları kötülüklerden koruyan bir kalkan olarak görür. İnsanlarla ilişkilerinde daha çok sabırlı olmak, kötü söz söylemekten kaçınmak, oruçlunun temel özellikleri arasındadır. Bu bağlamda; “Allah’ın, kötü söz ve davranışları terk etmeyen adamın yemeyi ve içmeyi terk etmesine ihtiyacı yoktur.” buyurur. (Buhari, Savm, 8)

Oruç, sağlıklı olmak kaydıyla aklı başında ve baliğ/yetişkin her Müslümanın yerine getirmesi gereken farz/vacib olan bir ibadettir. Kulların Allah’a karşı şükrünün bir yoludur/ifadesidir. İbadetleri bir zorunluluk/mecburiyet gibi düşünmek yerine, merhameti bol olan Rabbimize teşekkür etme fırsatı olarak telakki etmek iktiza eder. Zira iman ve ibadette gönüllülük esastır. Aksi durumda ikiyüzlülük/münafıklık söz konusu olur. Bu bağlamda oruç ibadetini, merhametli olan Allah’ımızın bizi ramazana sağlıklı bir şekilde kavuşturduğu, soframızda yiyecek yemeğimiz, içecek suyumuz ve diğer nimetinin bulunmasının teşekkürü olarak yad edebiliriz.

Dini amellerimizin anlamı üzerine derin derin düşünmemiz gerekir. Oruç, toplumsal bir yönü olmakla beraber aynı zamanda bireysel manevi bir tecrübedir. Bu bağlamda Ramazan ayı tefekkür etmenin ve hayatımızı gözden geçirip yeniden formatlamanın en uygun zamanıdır. Çünkü oruç tutmak bir görev olmanın ötesinde sorumluluk bilinci üst seviyede olan bir ibadettir. Oruç tutan herkes hayatın manası, öncelikleri ve amaçları üzerine ciddi ciddi tefekkür etmelidir.



Anahtar Kelimeler: !