Tarih: 06.09.2024 06:01

OSMANLI İMPARATORLUĞU SİVAS'ta MI DOĞDU?

Facebook Twitter Linked-in

Osmanlı İmparatorluğu Sivas’ta mı Doğdu?

1232 yılında Çormagon Noyan komutasındaki bir İlhanlı-Moğol öncü birliği Anadolu’ya girmiş, Sivas içlerine kadar sokulmuştur. Bu sırada Anadolu Selçuklu Sultanı, 1220-1237 yılları arasında hükümranlık süren Alaaddin Keykubat’tı.

Bazı Osmanlı tarihçilerinin eserlerinde (detaylı olarak Bayatlı Mahmut oğlu Hasan, örtük olarak Aşıkpaşaoğlu, İbn Kemal vs.) şöyle anlatımlara rastlanmaktadır:

Moğol Ordusu, Sivas’ın merkez ilçesi Beştepe mevkii Harmancık Köyü yakınlarında bulunan “Boğa-Höyüğü” denen yerde Anadolu Selçuklu ordusuyla karşı karşıya gelip savaşa tutuşur. Tam bu sırada, Osmanlı Devletini kuran Osman Gazi’nin babası ve Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen Kayıhan boyu lideri Ertuğrul Gazi birkaç yüz atlısıyla oradan geçmektedir. Savaşı gören Ertuğrul Gazi yoldaşlarına şöyle sorar: Ey yarenler! Savaşa denk geldik. Buradan kadın gibi geçip gitmek erlik değildir. Galip olarak gözüken tarafa mı katılalım? yoksa mağlup olarak gözüken tarafa destek verelim?

Arkadaşları; mağlup olan tarafa yardımcı olmaya yeter güçlerinin olmadığını belirtirler. Fakat bu cevaptan tatmin olmayan Ertuğrul Gazi onlara şöyle seslenir: Bu sözleriniz yiğit insanlara yakışmaz. Er olan kişi, mağlup olarak görülen tarafta yer alır. Bunun üzerine Ertuğrul Gazi ve arkadaşları savaşta mağlup olmak üzere olan Anadolu Selçuklu kuvvetleri yanında savaşa dahil olurlar.

Ertuğrul Gazi ve arkadaşlarının yardımlarıyla savaş Anadolu Selçukluları lehine sonuçlanır. Bu durumdan çok mutlu olan Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat göçebe hayatı yaşayan Kayıhan boyuna Söğüt ve Domaniç’i hediye eder. Böylece, ileride üç kıtaya yayılacak ve dünya tarihinin en büyük imparatorluklarından birisi olacak olan Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk tohumlarının atılmış ve böylece Kayı Aşireti’nin Hafik Ovası'nda tarih sahnesine çıkmış olduğu ve dolayısıyla örtük olarak “Osmanlı Devletinin doğduğu” yönünde iddialar ortaya atılmıştır.

Net olarak Bayatlı Mahmut oğlu Hasan, örtük olarak Aşıkpaşaoğlu, İbn Kemal gibi Osmanlı tarihçilerinin eserlerinde yer alan bu ifadeler tarihsel gerçeklerle örtüşmekte midir?

Osmanlı kaynakları bu yardım olayına kısmen temas etmekte ve Bayatlı Mahmud oğlu Hasan, diğerlerinden farklı olarak Selçuklular nezdinde savaşın Moğollara karşı Hafik’de yapıldığını iddia etmektedir. Kayıtlara bakıldığında, Ertuğrul Gazi'nin rast geldiği bu savaşta savaşan tarafların kim olduğunu bilmediği halde, mağlup olan tarafın yanında yer aldığı, bu tevafuk münasebetiyle Alaeddin'in teveccühünü kazandığı iddia edilir.

XV. Yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Bayatlı Mahmut Oğlu Hasan’ın “Cam-ı Cem-i Ayın” adlı eserinde, tarihsel gerçekliği hayli tartışmalı olan bu bilgilere yer verilmektedir:

“Ertuğrul Bey ile kardeşi oymak ve uruğları ile Sivas’a yakın gelince Havik Kalesi yanında Moğolların Anadolu ordusunu (Selçuklu) basıp, büyük bir savaş olduğunu gördüler. Uğurumuz cenge uğradı. Geri çekilmek uygun düşmez diyerek, Moğol ordusuna hücum edib, bir kaçanın başını kesip bir takımını da esir olarak Tatar’ı kaçırdılar. Kâfirleri öylesine kırdılar ki haşa huzurdan... Esirlerin kesik başları Konya’ya yollandı. Savcı Bey, Sivân’da, Kayı Boyundan olduğunu bildirdi. Alâed-Dîn, Ankara hududunda Kara(ca) Dağı yaylak ve uygun yeri kışlak olarak verdi.”

Yıllar sonra, 1914 senesinde yukarıda anlattığımız olayın anısına dönemin Sivas valisi Muammer Bey tarafından Osmanlı Devleti kurucusu Osman Gazi anısına Ermeni bir taş ustasına bir büst hazırlatılır. Dört parçadan oluşan 90x60 ebadındaki büst 1918 yılında tamamlanır ve Hafik Ortaokulu (şu anda lise binası olarak eğitim veriyor) önüne 8-10 metre yüksekliğindeki bir sütun üzerine dikilir. Fakat halk, Anadolu topraklarına dikilen ilk büst olarak bilinen Osman Gazi büstünü, dini değerlerine aykırıymış gibi algılayıp pek hoş karşılamaz. Büst, 1937 yılına kadar yıkılmadan ayakta kalır. Bu yılda, dönemin Sivas Valisi Nazmi Toker büstü “eski eserler yönetmeliğine aykırı” olduğu gerekçesiyle kaldırtır.

Kayıların Hafik yöresinde tarih sahnesine çıkışlarına zemin hazırlayan yardımın hatırası, XX. Yüzyılın başlarında “Osman Bey”in heykeli bu kazaya diktirilerek yaşatılmak istenmiştir. Dönemin ünlü valilerinden Muammer Bey, 1902'de kısa süreli Hafik Kaymakam vekilliği sırasında yaptıramadığı “Osman Bey”in heykelini, Sivas'a vali olarak atandığında Hafik’ten geçen Zara yolu üzerine diktirmiş, dolayısıyla Muammer Bey, Anadolu'da ilk heykel diktiren vali olarak tarihe geçmiştir. Kayıların Hafik ovasında Selçuklu ordusuna yardımında Osman Bey henüz doğmamış; dolayısıyla heykel Ertuğrul Gazi olmalıyken, Osman Gazi'nin heykeli yaptırılmıştır.

Osman Gazi büstü, bu sanat dalının ilk yerli örneği olması ve Anadolu topraklarında yaptırılan ilk büst olması bakımından tarihsel bir önem taşımaktadır. Ne var ki heykel, Sivas Valisi Nazmi Toker'in zamanında 1937'de yıktırılmış, sağlam kalan parçalardan büst kısmı Sivas Müzesi'ne getirilmiştir. Osman Bey heykeli, 2010 yılında Zeki Aydın'ın belediye başkanlığında Hafik Belediyesince yeniden yaptırılarak Kayı hatırasının ilçede yaşatılması sürdürülmüştür.

Kayılar Anadolu’ya geldikten bir süre sonra batıya göç etme gayesiyle harekete geçtiler. Bu hareketleri esnasında hasbelkader bir mücadeleye tesadüf ettiler. Bu mücadele

Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubat’ın bizzat katıldığı ve Moğol Tatarlarına karşı girişilen bir savaş durumuydu. Kayıtlara bakıldığında, Ertuğrul Gazi'nin rast geldiği bu savaşta savaşan tarafların kim olduğunu bilmediği halde, mağlup olan tarafın yanında yer aldığı, bu tevafuk münasebetiyle Alaeddin'in teveccühünü kazandığı iddia edilir.

Ancak şu var ki; Ertuğrul Gazi'nin tebaasının 400 çadırdan oluştuğunu biliyoruz. En iyi ihtimalle 400 kişiden ibaret bir kuvvetin bu savaşın yönünü değiştirebilmesi pek olası gözükmemektedir. Her ne kadar söz konusu savaşın ne denli büyük olduğuna dair herhangi bir kayda rastlanmasa da, bizzat Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubat’ın bulunduğu bir savaşın küçük sayılabilecek nispette olmayacağını düşünebiliriz. Ayrıca böylesi bir savaşta tarafların kim olduğunu anlamak da hiç güç değildir. Her ne kadar Ertuğrul Gazi, Anadolu Selçuklu Devletinin ordusunda görev yapmış olmasa, hatta hiç karşılaşmamış oldukları düşünülse de geçmişte müşahede ettiği mücadeleler sebebiyle Moğol savaşçılarını tanıyamamış olması olası değildir.

Birincil kaynak olarak sayılabilecek hiçbir Anadolu Selçuklu dönemi tarihçisinin eserinde, 1220-1237 yılları arasında hükümranlık süren Alaeddin Keykubat zamanında Türklerle Moğolların çatıştığına dair hiçbir kayda rastlanmaz. Sadece, Çormagon Noyan komutasında sayıca az bir Moğol keşif birliğinin Sivas içlerine kadar sokulduğundan bahsedilir.

1270’li yıllarda Anadolu Selçuklu sarayında yaşayan bir yüksek bürokrat olan ve Alaaddin Keykubat döneminde vuku bulan olaylara en azından “kulak” şahidi olan ve bu olayları eserinde en ince ayrıntısına kadar anlatan İbn Bibi Selçuknamesinde, bu hükümdar zamanında ortaya çıkmış hiçbir “Anadolu Selçuklu-Moğol” çatışmasından bahsetmez.

Çağdaş Selçuklu târihçisi İbn-i Bibî'nin kayıtları, Gürcü kraliçesi Rosudan'ın tahrikiyle 1231'de Çarmagon Noyan komutasındaki Moğol ordusu tarafından düzenlenen bu Tatar akını hakkında, Osmanlı rivâyetlerindeki dağınık bilgileri toparlayacak ve belirsizlikleri aydınlatacak çok önemli ayrıntılar içerir. İbn Bibi’nin meşhur Selçuknamesinde bu gelişmeler şu şekilde anlatılır:

Onun bu rivâyetinin Yazıcı-zâde'deki tercümesi şöyledir:

"Tis'a ve 'ışrîn ve sitte-mî'e (629/1231) yılında bir bölük Moğol çerisi ki, başları Çarmagôn Noyan'dı; Sîvâs nevâhîsine, Ahmed-i Râhat kârvân-sarâyına degin ılgâr idüp urdılar ve çokluk halâyık-u tavâr esîr-ü katîl ve bürde-vü gâret kıldılar. Çün bu haber Sultân sem'ine irişdi, munfa'il-ü muztarib oldı; fî'l-hâl Kemâlü'd-dîn Kâmyâr'a buyurdı ki: 'Kapudağı hâzır çeriden ve haseki kullardan ve mülâzımlardan yarâğ-u 'iddet tamâm alup 'azîmet ide ve şöyle ki muktezâsıdur, Âyet ve kifâyetdür, bu nâyirenüñ teskîn ve bu vâkı'anuñ def'ini takdîm kıla!..'

Emîr Kemâlü'd-dîn revâne oldı; çün Sîvâs'a irişdi, Moğol'uñ karavulı mu'âvedet itmişlerdi. Çeri anlarun ardınca ihtiyât ve tefahhus ve istikşâf-ı muhâven-ü mükâmen kılup Erzenü'r-rûm'a degin vardılar." (İbn-i Bîbî, "el-Evâmirü'l-'Alâ'iyye fî'l-Umûri'l-'Alâ'iyye", Tıpkıbasım, s. 418-419, haz.: S. Adnan Erzi, TTK, Ankara, 1956)

İbn-i Bibi bu kaydında, Çormagon Noyan komutasında bir Moğol kuvvetinin Sivas içlerine kadar sokulduklarını, Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat’ın bu konuda Kemâleddîn Kâmyâr’ı görevlendirdiği, Selçuklu kuvvetlerinin bölgeye ulaştığı sırada Tatarlar'ın öncü kuvvetlerinin bölgeden kaçıp gitmiş olduklarını, Kemâleddîn'in ancak kaçan Tatarlar'ı Erzurum'a kadar tâkip etmekle uğraştığını belirtmektedir.

Bu konuya ilişkin olarak, Selçuklu çağdaşı kaynakların hiçbirinde hiçbir bilgi aktarılmamaktadır. Ne İbn Bibi ve ne de Aksarayi, Kayı-Selçuklu ilişkilerini hiç yer vermemektedir. Ancak, daha sonraki tarihlerde Kayı - Selçuklu ve dolayısıyla Kayı - Sivas ilişkilerine ait bazı küçük bilgilere tesadüfi olunmaktadır. Bu da Selçuklu-Moğol savaşında, Anadolu hâkimlerinin savaşı kaybetmek üzere bulunduğu bir sırada, Kayıların yenilmek üzere olan tarafa yardım etmeleri, Konya sarayının takdirine sebep olmuştur. Osmanlı kaynakları bu yardım olayına kısmen temas etmekte ve Bayatlı Mahmud oğlu Hasan, diğerlerinden farklı olarak Selçuklular nezdinde savaşın Moğollara karşı Hafik’de yapıldığını iddia etmektedir.

1231 yılında Çormagon Noyan komutasında Sivas içlerine kadar sokulan bir Moğol keşif birliğidir. Moğol öncü birliğinin (Karavul) Sivas’a kadar sokulmasının amacı, ülkenin (Anadolu) askerî gücünü, yollarını, kalelerini, geçitlerini ve müstahkem yerlerini, tabiat ve iklim şartlarını yakından tanımak ve öğrenmekti. Çormagon, bu defa ordusuyla Erzurum tarafından sınırları delip Anadolu’ya girdi; yerleşim yerlerine dokunmadan süratli bir şekilde Sivas’a kadar ilerledi. Türkiye Selçuklu Devletini bir kere daha yoklayıp tehdit ettikten sonra aynı süratle geri döndü.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —