Tarih: 01.02.2022 14:12

"SADECE ADI İHALE!"

Facebook Twitter Linked-in

“SADECE ADI İHALE...”

Devletin yönetilebilmesi için yasa koyucunun çıkardığı kanunlar, bu ülkede yaşayan herkesi bağlar. Öncelikle de, büyüğünden küçüğüne devleti yönetenleri... Devlet; Devletin kanunları ile devleti yönetenlerin karşılıklı mücadele alanı değildir...

Eğer durum böyle olursa, o devlet ayakta kalamaz...

“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” alçaklığı, bir ülkede hâkim olursa, o millet iflah olmaz...

Devlet, birçok görevinin yanı sıra aynı zamanda en büyük işverendir. Ve ayrıca, her demokratik hukuk devletinde olduğu gibi bütün iş ve işlemlerini kanunlara, yönetmeliklere ve mevzuata göre yapmak zorunda olan bir işveren...

Bütün alım ve yapım işleri, yürürlükte ki 4734 sayılı kamu ihale kanununa göre yapılır. Bu kanun, yürürlüğe girdiği 2003 yılından beri, 192 defa değişikliğe uğradı. Mevzuatta ki hiçbir kanun, bu acı kaderi yaşamadı...

4734 sayılı Kamu İhale Kanununda ki temel ihale usulleri, açık ihale usulü, belli istekliler arasında ihale usulü ve Pazarlık usulü olsa da, Pazarlık usulü, istisnai bir ihale yöntemidir.

4734 sayılı kamu ihale kanununun, Pazarlık usulünü açıklayan 21/b bendine göre “doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya yapım tekniği açısından özellik arz eden veya yapı, can ve mal güvenliğinin sağlanması açısından ivedilikle yapılması gerekliliği idarece belirlenen hallerde” uygulanabilir.

Sayıştay’ın denetim raporlarında, ulaştırma ve altyapı bakanlığı tarafından yapılan ve pazarlık yöntemiyle gerçekleştirilen dokuz adet ihalenin, gerekli şartlar oluşmadığı halde, bu yöntemle ihale edildiği ve mevzuata aykırı olduğu vurgulanmış. İlginç olan ise Bakanlık hizmet binalarının bakım ve onarım işi ve Ulaştırma Bakanlığı kapalı otopark ve halı saha düzenleme işi gibi işlerin bile bu yöntemle ihale edilmiş olmasıdır...

Demek ki, halı saha düzenleme işi bile, bu ihale yöntemine uydurulabiliyormuş... İyi de, neden Pazarlık usulü ile ihale yapmakta bu kadar ısrar ediliyor? Çünkü bu yöntemle, kabaca kime ne istersen ve nasıl istersen, iş verebilme imkanı var. Bu işlerin, sadece adı ihale... Ve hatta işin konusu, tren hattı yapımı bile olsa, ihale paketinin içine elli adet otomobil, yüz adet televizyon, yüz adet bilgisayar vb. bile koyabilirsin. Ayrıca şu arkadaşları işe alın diyebilir ve gereken yerlere, gereken bağışları yaptırabilirsin. Yetmezse, anağın babağın hayrına cami dahi inşa ettirebilirsin. Çünkü hepsi fiyata dâhildir. Hepsi götürü bedel... Meselenin özeti budur...

Geçtiğimiz hafta, Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki; Osmaneli – Bursa “Yüksek Standartlı Demiryolu Hattı” yapımı için önce kamu ihale kanununa uygun olarak yaklaşık 3.200.000.0000 TL bedelli bir ihale yapılmasına rağmen, iki yıl sonra neden bu ihale iptal edilmiştir? Sonra, aynı iş için üç beş yüklenici çağrılıp, pazarlıkla neden yeni bir ihale yapılmıştır? Neden Kalyon İnşaata, 9.449.000.000.-TL bedelle, bu iş verilmiştir? Güzergâh uzatıldı ise neden sadece uzatılan, ilave edilen kısım için ihale yapılmamıştır?

İşin gerçek bedeli şudur veya budur. Fazla ödeme yapılmıştır veya yapılmamıştır. Bunları bizim bilmemiz, mümkün değil. Bunlar ancak Sayıştay veya adli mahkemeler tarafından tespit edilebilecek hususlar. Asıl konu, bu işin yapımı için neden ilk ihalenin iptal edildiği ve neden pazarlık yöntemi ile yeniden ihale yapıldığıdır.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Sayıştay raporlarında ortaya konulan konuları, millet adına sorması ve sorgulamasından daha doğal ne olabilir ki? Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Sayın İmamoğlu’nun ortaya çıkardığı dosyalar, İçişleri bakanlığında hala bekliyor... Ne kadar bekletilirse bekletilsin, Nasıl olsa günü geldiğinde, her şey ortaya çıkacak...

Maalesef “haklı olmanın değil, haklı görünmenin daha önemli” olduğu bir dönemi yaşıyoruz...

Hükümet ise bu konular gündeme geldiğinde, dikkatleri başka yönlere çekerek, farklı bir algı yaratmış olduğunu zannetmenin, dayanılmaz hafifliğini yaşıyor. Hatta sahneye çıkartılan ve eline oyuncak verilen bir çocuğun, dedesi yaşındaki bir insana “Bay Kemal, bir hain” demesinin memnuniyeti, koca koca adamların yüz ifadelerine yansıyabiliyor ve milletin karşısında hep birlikte gülünebiliyor...

Biz küçükken, bir büyüğümüze karşı, ağzımızdan yanlış bir şey çıktığında, önce annemiz babamız mahcup olurdu. Hem bize kızar, hem de o kişiden özür dilerlerdi. Biz anamızdan babamızdan böyle gördük ama demek ki bazı insanlarla, farklı dünyalarda yaşamışız...

Tacettin KEPENEK




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —