Şahmaran Nakışlı Gümüş Kemer

Şahmaran Nakışlı Gümüş Kemer

GÜMÜŞ KEMERİN halkalarının bir birine geçtiği yerlerin iki başında ?ŞAHMARAN? nakışları vardı. Anama hep ŞAHMARANI sorardık kardeşlerimle. Anam bize onun yılanların şahı olduğunu anlatırdı.

Kılıç gibi bir kış daha geçmişti. Anam Manuşak Hatun, ?kış da geçer, yaz da geçer ömür yaprağı dürülür annı anına? derdi.

Baharın geldiğini arka tarafımızdaki kavak agaçlarının tepesinden bilir idik. Eğer bıldır ki(geçen yıl) leylekler gelmişse bahar da gelmiş iddi. Anam ?hele bir yol bakın hele gagalarında ot mu çaput mu getirdiler.Ot ise bereket, çabut ise kıtlık olur? derdi.

Kıtlık, yokluk, sefillik her bir yanda idi. Babam Bedros Usta kışı, kalınca sardığı tütün dumanlarında geçirmişti. ?Hele ayağım bir karaya bassın? deyip of çekerdi.

Yattığımız oda hafifçe içe doğru oyuktu ki buraya ?yüklük? denirdi. Döşşekleri yorganları anam oraya dizerdi.

Yüklüğün hemen kenarcığında ceviz işlemeli küçük bir sandık dururdu. İçinde epeyce ?pırtı? olurdu. Ancak sandığın içinde anamın beyaz tülbente sardığı ?GÜMÜŞ KEMERİ?  horantanın kıymetlisiydi.

Anam uzun boylu, uzun saçlı kadındı. İnce de beli vardı. O gümüş kemeri bir beline sardım mı sanırsın saraylı bir kadın. Anam KEMAH´tan gelirken yanında tek hatıra bu kemer imiş. O na da büyük atalarından kalmış. Bazen kemeri çıkarır siler, bizde bir film izliyormuş gibi anamı dikkatlice izler idik.

GÜMÜŞ KEMERİN halkalarının bir birine geçtiği yerlerin iki başında ?ŞAHMARAN? nakışları vardı. Anama hep ŞAHMARANI sorardık kardeşlerimle. Anam bize onun yılanların şahı olduğunu anlatırdı.

Bir gün Tavra Deresi´nde, Muhkem Dayı´nın oğlağını üç tane yılanın yediği haberi mahallede günlerce konuşulmuştu. Ben de o olaydan sonra geceleri uyuyamaz olmuştum. Sanki ?yüklükteki? sandık açılacak ve beyaz tülbentin içindeki gümüş kemerdeki yılanlar cana gelecek ve gelip beni hatur hutur yiyecekler sanardım.

Anama sarıldıkça sarılırdım. O da beni kolları arasında kaybederdi sanki. Ana kokusunu içimde hissederdim. Başka kokular hiç ana kokusuna benzemez zati?

(Keşke parfüm sektörü ana kokusuna benzer bir imalat vucuda getirse de kapısında kuyruk olsam.)

Anam gümüş kemeri nadiren beline takardı. Sevdiği komşularımızın düğününde takardı beline.

Birkaç ev ötemizde, Sivas´ın köylük yerinde gelme Ayşe Abla var idi. Vakitlice anamın yanına gelip saçlarını taratıp ?belik? ördürürdü. Kına da yakardı saçına ve anam ?gel hadi mor belikli? der idi. Ayşa Ablanın anamın önünde durup beliğini ördürmesini bizde izlerdik.

Ayşe Ablam gel zaman git zaman ZARA´ya bir ormancıya vergili oldu. Düğün günü gelip ilişti.Ayşe Ablamın da anası yoktu analığı vardı.Kına yakılacaktı. Anam, yüklükteki gümüş kemeri çıkardı. Güzel esvabın üstüne takındı. Babam Bedros Usta dahi hayran kaldı. ?Saray hanımına benzedin? dedi.

Anam KEMAHLI Manuşak Hatun kına gecesi için bizlere de yeni esvaplar giyindirdi. Uşgurlarımızı muhkemledi.

?Bacılıklarım? dediği Emine ile Gürcü Teyze de bize geldiler.Anamın mis gibi pişirdiği ?düğürcük çorbasına? az kaşık vurdular.Sonra kına evine vasıl oluverdik.

Geniş avluda sanki bütün Bezirci ahalisi toplanmış panayır yeri olmuştu.

Ben dahil neredeyse bütün akranlarıma ebelik etmiş olup onlarca çocuğun doğumunu yaptıran Fidan Ebem, elinde ?tillesi? ile oracıkta kısık gözleri ile gelenleri seçmek için uğraşıyordu. Anam Manuşak Kadın vardı Fidan Ebenin elini öptü. Fidan Ebem de anamı öptü.

Ara ara Fidan Ebem ?mazaratlık? eden uşaklara tillesini kaldırıp ?dek durun yoksa tepenize indiririm eşek sıpaları? diye kaşlarını yıkardı?

Ayşe ablam bir kız alayı ile geldi, tahta tabureye oturttular. Başına beyaz bir tülbent çektiler. Tülbentin bir ucunda Fidan Ebem, öbür ucunda Gürcü Teyze başladılar maniler söylemeye.

Kalablık susmuştu.Tiyatro izler gibi olmuştu herkes. Demin mazaratlara ?tille? kaldıran seksenlik Fidan Ebe munisleşti, burnunu çekti, gözlerini sildi ki evvel ahir ağlamaya hazırdı.

Sesinin titremesine de bakmadan nerdeyse Sivaslı bütün kadınların ezbere bildiği maniye başlayıverdi ki mani ne mani;

?Çaktılar çakmak taşını
Kurdular düğün aşını
Çağrın gelsin anasını
Kız anam yazın böyleymiş
**
Atladı geçti eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Büyük evin yakışığı
Kız anam yazın öyleymiş.
**
Davulu goygun dövdürün
Töreyi erken verdirin
Anasız gelin mi olurmuş
Kız anam yazın böyleymiş?

Fidan Ebeme eşlik eden nerdeyse bütün kadın cemaatinin bir müzik eğitimi almadıkları halde hançerelerinden dökülen bu ağıt hala kocamış dimayımda.Bu maniye gelin hangür hüngür ağladığı gibi, orada bulunan cümle insanlar da ağladılar.Az ötede duran anam ise, kalabalığı yara yara gitti ve Ayşe ablaya sarıldı ki zor ayırdılar. Bildim ki anam da Ayşe ablam gibi öksüz yetim ya ondan.

 (Ben kocamış derim ki; psikologlar, sosyologlar Anadolu´nun ağıtlarına yönelmeli incelemeli.Ağladıkça, munisleşir bizim toprağın insanı. Ağladıkça Anadolu olur bizim toprağın insanları.)

Kına yakıldıktan sonra başladılar oyunlara ki ne oyunlar. Amma herkes anamın GÜMÜŞ KEMERİNE bakmaktaydılar. Gümüş Kemerin yanından aşağıya doğru zincirler iniyordu capcanlıydı. Ordaki kadınların pek çokları ?Kemahlı Manuşak Bacı´nın kemeri nede güzelmiş? diyorlar idi..

Ayşe ablam ?devlisigün? ZARA´ya yollandı. Amma anam çok ağladı?

Yıl 1948 ki kocamış aklım onu deyiverir.Mart, çepellik?. Derelerden ?gilgillerin? sesi geceleri duyulur.Köpek havlamaları da sessizliği bozar. Leylekler Tavra´da dolaşırlar.

Fakı Ramazan Amca´nın ikindi ezanını duyan Bezirci Mahallesi ahalisi sukut eder dinler.Anam da ?HACI AĞA ne güzelde koygun koygun ezan okuyor? diye övgüyle dinlerdi.

Fakı Ramazan Amca değişik bir insan evladı idi hatrımdaki.Türkü, Kürdü, Ermenisi, Çerkezi ona çok saygı duyarlardı. ?Gölgesi ağırdı.? Herkesin yardımına koşar, kimseyi incitmezdi.

Bir akşamüzeri anam bir ?yumuş buyurdu? beni Fakı Ramazan Hoca Amcalara yollamıştı.Bahçe kapısından içeri girdim ki, Fakı Amca sırtını ağaca dayamış,gözlerini yummuş, kumru kuşları da bir düzüne kadar ağaçta ötmekteydiler.Kumru kuşları ?hu hu? diyorlar, aşağıda da Fakı Amca ?hu hu? diyordu. Bir Ramazan Amca, bir kuşlar, sıralarını sekitmeden ?hu hu? diyorlardı.

Manzarayı film gibi izlediğimi gören Fakı RAMAZAN Amcanın ailesi EŞE BİBİ, ?ne bakıyon gadasını aldığım, onlar kumru kuşudur amma bizim herif onlara derviş kuşu der? dedi.

Eve gelince gördüklerimi anama anlattım. Anam da doğrudur oğul ?Hacı Ağa Tanrının sevdiği kişidir? dedi?

Elimiz çok sıkışmıştı babam öyle derdi. Önümüz yazdı ancak elimiz de sıkışmıştı. Variyetimiz hiç yoktu. Babam aklından geçeni daha dillendirmeden anam yükülükteki sandığı açıp gümüş kemeri getirip babamın önüne koydu. ?Aha sat bunu? dedi. Babam ?atangilden ladiger el sürmem? dediyse de, gün görmüş erkek gibi kadın Kemahlı Manuşak Hatun, kıraç yılanı gibi başını kaldırıp, ?bugün değilse ne zaman?dedi.

Babam bahçeye çıktı. Muhtemel ki gözyaşlarını bize göstermemek için çıktı bahçeye.Babamın ağladığını ne ben ne kardeşlerim hiç görmemiştir. Bir tek bir kaç yıl sonra ağabeyim ŞAHİN Kızılırmak´ta boğulduğunda dizlerini döve döve ağlamıştı. Bunca yaşa erdim kocadım amma hale babamın dizlerini döve döve ağlayışı gözüm önünden gitmez.

Babam çarşı içinde, gümüş kemeri birkaç yere gösterdi ancak dedi ki ?ŞARKIŞLA´da da bir işim var olmazsa orada da tanıdıklara sunayım.?

Babam beni de aldı yanına çünkü beni eğitiyordu da aynı zamanda..

Çeşitli vesaayitlerle indir bindir vardık Şarkışla´ya. Babamın biraz bıldırdan  kalan alacak verecekleri var idi.Bizim Ermeni cematinden bir terziye akıl sorduk. Oda ŞARKIŞLA´nın yakın köylüğünden variyetli  koyun inek sahibi bir adam, yedi kızın bir gardaşını nişanlamış ve ona kemer almak murat etmiş. O adamı bulduk. Sivas´ta verilen paradan daha iyi bir paraya verdik. Anamın ?ŞAHMARAN NAKIŞLI GÜMÜŞ KEMERİ? satılmıştı ne çare?

Babam sevinmişti zira bu para elimizi genişletecekti.Ama ben biraz gamlanmıştım. Kemahlı Manuşak Anamın atalarından kalma ladigeriydi.

Amma yokluğun gözü kör olsun. Kimsede variyet o zamanlar pek yoktu. Tanrım yokluğu hiçbir Adem evladına yaşatmasın.

Bir iki gün kaldık yola döndük. Çünkü babam usta ya, Şarkışla da bir köyde çepellikten evin ucu kaymış ona el atacaktı.Geldik bir köye. Kocamış hafızam bana doğruyu söyler ise o köyün ismi zannederim ki ?AYLI KÖYÜ? olsa gerektir.

Köy de çok fakirdi aynı bizim gibi. Virane halde idi. Her yer dökülüyor idi. Babam az çıkıştı bir kalabalık duvar dibindeki adamlara ?Yahu çalışın düzen verin buraya aha bu işleri bizim cılız oğlan bile sizden iyi yapar? dedi.

(CILIZ OĞLAN bendim. Doğrudur ki akranlarımdan küçük gösterirdim. Minyon dedikleri tipte idim. Yüce Tanrı cılızlığıma karşın, kalemsiz deftersiz hesap yapan bir zeka ve de güçlü bir hafıza ile beni ödüllendirmişti?)

Misafir evimize vardık. Evin çenesi kaymış çöktü çökecek idi. Babam için üç günlük işti.Ev sahibimiz bizi buyur etti.Küçük bir oda. Akşam yemeği geldi.

Adam yaşlıca. Dişleri arası seyrek, kafası kabak gibi kel, sakalları seyrek. Korkmadım desem Tanrı huzurunda yalan olur.Babamın yanına sindim. Sofraya çekinceli oldum.

Yaşlı adam bana ?yaklaş kuzum iğreti durma? dedi. Kuzum lafını duyunca, ilk gördüğümde korkunç olan adam bana hoş gözüktü. SİVAS´ta ?kuzum? denilince kendinden bilirsin herkesi.Bence bizim Anadolumuz bu işte hemşehrilerim kıymetini bilelim. Bir tatlı söz insanı yaşama tutunduruyor.

Babam duvara bir şeyler yapmaya çalıştı ki akşam üzeri bir yaşlıca emminin vefat ettiği duyuldu.

Anadolu´da insanlık töresidir ki biri ölünce iş güç bırakılır o evin acısı paylaşılır.Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir medeni adet yoktur.

Babam da işi bırakıp cenaze evine gittiler. Ben gitmedim korktum.Emmi, akşama doğru öldüğü için sabaha gömülecekmiş.

Gece döşekler serildi tam yatacakken hayda köyün imamı rengi kireç gibi beyaz halde girmez mi içeri.Nefes nefese?Ağlıyor konuşamıyor nerdeyse kalp krizinden ölecek?

Vakıa şu imiş gülesin mi ağlayasın mı?

O yaşlı cenaze üzerine çarşaf gibi bir şey örtmüşler bir dip odada. İmama da sen biraz oku baş ucunda demişler. İmam okumaya devam etmiş. Oda da, bir anda boşalmış anlatılana göre. Bir küçük kedi, imam görmeden gelip çarşafın içine girmiş mi. İmam şöyle duayı bitirir bitirmez mevtaya bakmış ki, mevta üzerindeki çarşaf kımıldamakta. İmam da tabana kuvvet kaçıp soluğu burada almış?

İmama su verdiler, yüzünü yıkadılar ancak kendine geldi?

(Şuan ise bu hadiseye hala gülmekteyim hemşerilerim?)

Devlisigün de, karanlık çökerken bir at arabası gelip durmaz mı kapının önünde. Yapalı Köyü derler bir köy imiş ötede. Yamşaklı iki kadın ?haram odasına?, iki erkek de misafir odasına girdiler.

Bir ?terezi gözü? ekmek aşı yenildikten sonra. Kara yağız bir adam oğluna dünür oldu evin kızına?Oda buz kesti sessizlikte ben film gibi izliyorum. Ev sahibinin suratı asıldı. ?Kız güççük daha everecek kızımız yok? dedi. Yani babam dedi vermeyecek dedi. Adamlar o gece yatmadan çıkıp gittiler?

Hayat bakmasını bilene misal yüküdür canım  hemşerilerim. Bizim de işimiz bitti döndük SİVAS´a. Kapıda bizi anam Manuşak Hatun bekliyor. Anamı görünce canlandım.Koştum sarıldım. Onu görünce sanki arkamda koca TECER DAĞI var sanırdım.

Peki anan, sormadı mı GÜMÜŞ KEMERİ derseniz. Yeminler ederim ki hiç sormadı.Anamı da büyük yapan güçlü yapan buydu galiba?

O gece yüklükte şahmaranlar yok zannı ile rahat uyudum. Yüce Tanrıma da şükürler ettim ki,ailem yanımdaydı.