Yakın Tarihimize İlişkin Şehir Efsanelerinin En Büyüğü: Sarıkamış!!!!!!
İlköğretimde gördüğümüz İnkılap Tarihi derslerinden itibaren, 1914 tarihinde gerçekleştirilen “Sarıkamış Harekatına” ilişkin edindiğimiz bilgiler (yazılı ve görsel medyadan edindiğimiz bilgiler dahil); “kendisini ‘Napoleon Bonaparte’ zanneden genç, tecrübesiz, hayalperest ve maceracı bir Türk generalinin (Enver Paşa) hazırladığı saçma-sapan bir harekat planı sonrasında, yazlık giysiler içindeki Türk III. Ordusu’nun olağanüstü ağır kış şartları altında, adeta bile bile ölüme gönderilmesi sonucu tek bir gecede - 40’lara varan kış şartlarında, düşmana tek bir kurşun atmadan 90,000’i aşkın kişinin trajik bir şekilde donarak ölmesi” çerçevesinde kalır.
Acaba tarihsel gerçekler, yukarıda özetlemeye çalıştığımız çerçevede miydi? Herhalde, yakın tarihimize ilişkin olarak tarihsel gerçeklerin bu şekilde “çarpıtıldığı” ve “tersyüz” edildiği çok az olay vardır. “Sarıkamış hareketi” adeta toptan bir “şehir efsanesine” dönüştürülmüştür. Sarıkamış Hareketine ilişkin tarihsel gerçekler, nesnel ve objektif olarak gerçekleştirilen birkaç araştırmanın içine adeta “kırıntılar” halinde dağılmış halde bulunmaktadır. Sarıkamış Olayı’na ilişkin “basmakalıp” hale getirilen bilgiler, olayın yıldönümlerinde her yıl aynı şekilde tekrarlanmaktadır.
I. Dünya Savaşı’nın başlangıcında Osmanlı İmparatorluğu orduları başkomutan vekilliğini icra eden Enver Paşa, “gerçekleştirilecek ani bir taarruzla, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Doğu Anadolu’da kaybedilen toprakların (Kars, Batum, Artvin ve Ardahan) geri alınmasını ve müteakiben harekâtın Kafkasya’ya aktarılmasını” mümkün görüyordu. Hareket, bu yönüyle “ Asya’daki Türklerle ilişki kurmaya yönelik bir Turan Hareketi” sayılabilirdi.
Enver Paşa, bu amaçla 14 Aralık 1914’te İstanbul’dan Köprüköy’e gelir. Taarruzun bahara bırakılmasını öneren 3’üncü Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’yı görevden alarak 3’üncü Ordu Komutanlığını kendi üzerine alır.
Bu harekâtı icra edecek Osmanlı 3’üncü Ordusu; 9,10,11’inci Kolordular ve 2’nci Süvari Tümeninden oluşuyordu. Cephedeki Rus askeri mevcudu 100.000, Osmanlı 3’üncü Ordusunun mevcudu ise 120.000 idi. Türk ordusu sayıca fazla olmasına rağmen, Ruslar ağır silah, topçu ve donanım bakımından kesin bir üstünlüğe sahiptiler.
22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 tarihleri arasında cereyan eden Sarıkamış Muharebelerinde Türk Ordusunun uyguladığı plan; “bir kolorduyla düşmanın cepheden tespitini, iki kolorduyla kuzey kanadından kuşatılarak düşman cephesinin 30-35 km kadar gerisindeki Sarıkamış’ın ele geçirilmesiyle, büyük düşman kuvvetlerinin imhası” temel planına dayanıyordu.
Doğu bölgelerimizi korumakla görevli ve aynı zamanda bu harekâtı uygulamakla vazifelendirilen Üçüncü Ordu: IX., X., XI ’inci Kolordular ile 2’nci Süvari Tümeninden oluşuyordu. 3. Ordu karargâhı ve IX Kolordu, Erzurum kalesinde, XI Kolordu Elazığ kalesinde, X Kolordu Sivas'ta konuşlanmıştı.
Üçüncü Ordunun toplam gücünün 150,000 olduğu yazılsa da, bu güce savaşçı olmayan taşıma birimleri, depo alayı, askeri polis sayısının dâhil olduğu belirtilmelidir. Osmanlı’nın savaşa hazır gücü, 83.000 düzenli asker, yedekler ve Erzurum Kalesi'nin personeli de dahil olmak üzere 118.000 kişilik muharip güçtü. Bu güce, 73 makineli tüfek ve 218 adet top destek vermekteydi. Cephedeki Rus Kafkas Ordusu’nun mevcudu ise 100.000 civarındaydı. Ruslar sayıca Osmanlı güçlerinden fazla olmamalarına rağmen, ağır silah, top ve donatım bakımından kesin bir üstünlüğe sahiptiler. Bu mevcuda, sayısı 4 olan Ermeni Gönüllü Tugaylarından 2 tugay katılmıştı. Diğer iki tugay İran Cephesinde bulunmaktaydı.
Tamamen karlarla kaplı, çok yüksek dağlık ve yolsuz bir arazide, o günün koşulları altında kış donatımından yoksun yaya ve atlı birliklerle yürütülecek olan bu harekât çok riskli idi. Ancak Enver Paşa, başarıldığında Rusların bu cephedeki varlıklarının
tamamen ortadan kalkacağı gerçeğinin alınacak bu riske değeceğini hesaplamaktaydı. Sonuç olarak Enver Paşa, elde edilecek büyük bir başarı için büyük risk almaya karar verir.
Enver Paşa'nın amacı, Rusları kuzeyden kuşatıcı bir manevra yapmaktı. Kısaca XI. Kolordu ve 2. nci nizamiye süvari tümeni düşmanı cepheden karşılayacak, IX. Kolordu Çatak-Pitkir hattından Kötek istikametinde, X. Kolordu Oltu üzerinden, Tuğgeneral Hafız Hakkı Paşa’nın IX. Kolordusu Bardız istikametinde düşmanı karşılayacak, bunlara destek olarak IX. ve X. Kolordu, Rusların Sarıkamış Selim-Sarıkamış hattına ilerlemesiyle, üç taraftan geniş bir çevirme hareketine dönüşecek ve bu kıskaç altında Ruslar imha edilecekti.
Kağıt üzerindeki plana karşın, cephedeki malzeme ve iaşe çok noksandı. Mesela, mevcut 6 yıllık iaşe için 88.000 ton buğday, çavdar ve arpa ihtiyacı olmasına karşın, Ordu’nun ambarında 1.250 ton hububat vardı. Kışa girilmiş olduğu için erzağın gereği gibi taşınması, dağıtılması bir hayli güçtü. Bu güçlükte Rusların Karadeniz'deki donanma üstünlüğünün de payı vardı. Ruslar Zonguldak'ı bombalamak için 10 gemiyle denize açıldıklarında, doğuya erzak götürmekle görevli üç erzak gemisi, “Bahriahmer, Bezmialem ve Mithatpaşa” gemilerine rast gelmişler ve onları da batırmışlardı. 4.000 tonluk Derne gemisinin yine Ruslar tarafından batırılması da askerin erzaksız kalmasındaki bir diğer önemli etken olmuştu. Bir teze göre; erzağın az olması ve salgın hastalıklar Enver Paşa'nın hemen bir harekâta girişmesine sebep olmuştur.
Türk Genelkurmayı tarafından hazırlanan saldırı planı ve zamanlaması çokça eleştirilmiştir. Hemen hemen istisnasız bütün kaynaklarda planın, acemice hazırlandığı ve kışın en zor şartlarında uygulandığı yaygın olarak savunulur. Fakat sanılanın aksine (ve çok şaşırtıcı bir şekilde) Enver Paşa’nın önderliğindeki Türk Genelkurmayı’nın hazırladığı hareket planı, süratle kesin sonuca gidebilecek bir şekilde hazırlanmış çok parlak ve cüretkâr bir plandı. Genelkurmay Başkanlığı ATAŞE Başkanlığı tarafından hazırlanan bir yayında, hareket hakkında şu görüşlere yer verilmekteydi:
“(…) Asıl hata, mevsimin kış olmasına karşın taarruzun yapılmasında değil, yapılış tarzında idi. Lojistik yönden iyi hazırlanmış, stratejik ve taktik kurallara uygun, birlikte hareketi sağlayan planlı bir taarruzla, kışın ve Rus Ordusu’nun yenilmesi pekalâ mümkündü.
(…) Enver Paşa’nın taarruz planı da uygun bir plan olarak görülmektedir. Ancak planın uygulanmasına zamansız başlanıldığı gibi, hareketin devamı süresince zincirleme hatalar yapılmıştır… Sarıkamış Harbi’nin kaybedilmesinde emir ve komuta münasebetlerinin düzenli işlememesinin payı büyüktür…”
Hareket ve zamanlaması hakkında günümüz araştırmacılarından Tuncay Öğün ise şu analizleri yapmaktadır:
“(…)Tenkitlerin hemen hepsi sonuca göre yapılmıştır. Zira hareket, feci bir mağlubiyet yerine parlak bir zaferle sonuçlanmış olsaydı, ki bu mümkün olabilirdi, Enver Paşa ile Hafız Hakkı Paşa’dan “3’üncü Ordu’yu yok eden maceracılar” olarak bahsedilmeyeceği bir gerçektir. Ancak faciayla sonuçlanan bu hareketin bir sorumlusu aranmış ve haklı veya haksız olarak, Enver Paşa ile Hafız Hakkı Paşa’yı suçlu ilan etmek adet haline gelmiştir.
(…) Hareketin bahar aylarında yapılması halinde daha başarılı olunacağı kanaatine ise katılmak mümkün değildir. Zira Sarıkamış Hareketi, Aras Vadisi’ndeki Rus kuvvetlerini beklemedikleri bir anda, ani bir taarruzla kuşatarak yok etmeyi amaçlıyordu ve başarı vaad eden yegâne özelliği de buydu… Bütün kötü şartlara ve eksikliklere rağmen, 22 Aralık 1914 günü başlatılan hareketin ilk günlerinde başarı şansı oldukça fazlaydı.(…)”
22 Aralık 1914 günü başlatılan hareket başarıyla ilerlerken, emir-komuta zinciri içerisinde bazı subaylar tarafından yapılan ölümcül hatalar hareketin kaderini de belirlemişti:
“Büyük bir fedakârlık örneği gösteren 9’uncu Kolordu birlikleri, molasız yürüyüşlerde ağır kayıplar vermelerine rağmen, Bardız geçidini ele geçirdikten sonra 26 Aralık günü derme çatma denebilecek Rus kuvvetlerince savunulup, hareketin odak noktası haline gelmiş bulunan Sarıkamış Kasabası’na taarruz ettiler. Ancak 9’uncu Kolordu Komutanı İhsan Paşa, taarruzun durdurulması ve dinlendirilen kuvvetlerle ertesi gün devam edilmesi hususunda ısrar edince hareket durduruldu. Bu büyük bir hata idi ve Türkler işte o an bütün başarı şanslarını da kaybetmiş oluyorlardı… 26 Aralık, Türk Ordusu’nun zafere en yakın olduğu gündü. Ancak 9’uncu Kolordu Komutanı İhsan Paşa’nın basiretsizliği yüzünden bu fırsat değerlendirilmemişti…
Hafız Hakkı Paşa’nın Allahuekber Dağları’na sapması, Sarıkamış’a 4 gün gecikerek gelmesine yol açtı. Baskın tarzında yapılan bu kuşatma hareketi için bu çok uzun bir süreydi. Bu zaman zarfında 9’uncu Kolordu Sarıkamış önünde yalnız kaldı. 10’uncu Kolordu geldiğinde ise artık Türk taarruzu anlamını yitirmişti. Hafız Hakkı Paşa’nın Kosor üzerinden Allahuekber Dağları’na sapması hareket süresince yapılan hataların en büyüğü olmuştu.
Gerek 9’uncu ve gerekse 10’uncu Kolordu’nun Sarıkamış önlerine geldikten sonra askerin istirahat ihtiyaçları dikkate alınmadan merhametsizce ileri sürüldüğü yolundaki eleştiriler yersizdir. Türk Ordusu’nun ikmal imkânları uzun süreli bir savaşı sürdürecek kaynaklardan mahrumdu. Bunun bilincinde olan Başkomutanlık Vekaleti, hareketi en çok 15 gün sürecek bir baskın şeklinde planlamıştı. Stratejik konumu ve ikmal kaynakları itibariyle fevkalade önemli olan Sarıkamış’ta Rusların çok az kuvvet bıraktıklarını Bardız’da öğrenen Enver Paşa’nın doğruca Sarıkamış’a girmesi yerinde bir hareketti. Türk taarruzunun hedefini öğrenen Rusların tren hattı ile her an buraya takviye kuvvetler getirmesi mümkündü. Bu bakımdan bir günün değil saatlerin dahi hareketin akışını değiştirme ihtimali hesap edilmeliydi”.
“Enver Paşa taarruz emri verdi. Gece yarısına kadar süren saldırılarda Ruslar Sarıkamış’a kadar geri atıldılar. Ancak Kolordu Komutanı İhsan Paşa’nın tekrar devreye girmesi ile Sarıkamış’a girilmeden hareket durduruldu. Gece taarruzun inkişaf etmemesinde (geliştirilememesinde) en büyük sorumluluk 29’uncu Tümen Komutanı Arif Baytın’ındı. Bu komutan, Başkomutanlığın bilgisi dışında taarruz için ileri hareket eden kıtaları Kızılkilise’ye geri çevirdi. Onun bu hareketi gecenin karanlığında fark edilmedi. Avcı kıtaları ile ileri hatta bulunan Enver Paşa taarruzun inkişafı için boşuna gayret edip durdu. (…) Bu gece Sarıkamış’a girilmemesi, savaşın yönünü değiştirdi. Artık sabah saatlerinde Rusların ilk takviye birlikleri Sarıkamış’a girmeye başlamıştı. Bu başarısızlıktan 9’uncu Kolordu Komutanı İhsan Paşa, Kurmay Başkanı Şerif Köprülü ve 29’uncu Tümen Komutanı Arif Baytın sorumlu tutulmaktadır.
Başkomutanlık Vekaleti ile irtibat için hiçbir çaba sarf etmeyen 11’inci Kolordu Komutanı Galip Paşa, önünden çekilen Rus kuvvetlerini takip etmekle yetinmiş, kendisine verilen görevi yerine getirmek için hiçbir çaba sarf etmemişti…”
Sarıkamış Hareketinde Türk tarafının kayıpları 23,000 şehit, 7,000 esir ve 10,000 yaralı olmak üzere 40,000 kişiydi. Rus tarafının kayıpları ise; muharebede 20,000, donma nedeniyle 9,000 kişi ve 3,000 esir olmak üzere toplam 32,000 kişi civarındaydı.
Sarıkamış Hareketinden sonra tifüs başta olmak üzere birçok salgın hastalık nedeniyle, Erzurum merkezli bütün bir 3’üncü Ordu bölgesinde inanılmaz trajediler yaşanmıştır. Hareketten sonra çıkan tifüs hastalığı durumu feci bir hale getirmişti. Bu hastalıktan dolayı verilen kayıplar pek ağır olmuştu. 3’üncü Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa tifüsten ölenler arasında idi. Bu nedenle, muharebeden sonra bu devrede verilen kayıplarla Sarıkamış Muharebesi süresince verilen kayıpları birbirine karıştırmamak gerekir.
İleriki yıllarda Enver Paşa, Sarıkamış üzerinden yeni bir cephe açılmasını teklif eden Alman Büyükelçisi’ne şunları söylüyordu (Sarıkamış faciasından yaklaşık iki yıl sonra):
-Nasıl istersiniz ki, daha evvel silah vaat etmiştiniz, kış mevsimine dayanıklı giyecek vaat etmiştiniz, ilaç vaat etmiştiniz… Vermediniz ve Trabzon’dan Van’a kadar bütün bölgeyi kaybettik…
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz ki; Sarıkamış Hareketi, askeri otoriteler tarafından “oldukça ustalıklı olarak planlanmış” çok parlak ve cüretli bir plan olarak değerlendirilmiştir. Fakat, Osmanlı Ordusundaki subaylar arasında ortaya çıkan emir-komuta zafiyetleri, hareketin kaderini belirlemiş, oldukça trajik sahnelerin ortaya çıkmasına vesile olmuştu. Fakat plan, planlandığı şekilde gerçekleştirilebilseydi, ki kolaylıkla bu şekilde sonuçlanabilirdi, olağanüstü parlak sonuçlar ortaya çıkabilirdi. Fakat, ne yazık ki, bir düşünürün olağanüstü yorumuyla; “tarihsel olaylar, öyle olması gerektiği için o şekilde sonuçlanmıştı”!!!!!!.
Not: Yazımızda yapılan alıntılar, “Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol Rehin Alınan İmparatorluk, İstanbul, Alfa Basım Yayın, 2005, s.485-516” adlı eserden yapılmıştır