Tarih: 07.12.2022 19:19

“ŞEHRİYAR´IN PALTOSU”

Facebook Twitter Linked-in

"Haydar Baba, dünya yalan dünyadı

Süleyman”dan, Nuh”dan galan dünyadı

Oğuldugan, derde salan dünyadı

Her kimseye her ne verip, alıptı

Eflatun”dan bir kuru ad kalıptı"

ŞEHRİYAR´ın “Haydar Babaya Selam”´ını okurken Dostoyevski´nin bir sözü geldi aklıma: “Hepimiz Gogol´un Palto´sundan çıktık”.

Beni böyle birden bire ünlü Rus yazarının “Palto” adlı eserine götüren ne oldu biliyor musunuz? Bir edebiyat devi olan ŞEHRİYAR ile bütünleşen bir felsefi örtüşme söz konusu.

TOLSTOY´da da benzeri bir iz düşümler geçidi ile Güney AZERBAYCAN´ın edebiyat devi ŞEHRİYAR´a uzanabiliriz.

Fars edebiyatının kudreti içinde var olmak epey bir çaba gerektirse de, HAYDAR BABA DAĞI´ının sakladığı Azeri kültürü de yabana atılamaz elbette…

Baskılar içinde de olsa ŞEHRİYAR´ı, özgün bir şair yapan aslında beslendiği kaynaktır. İran edebiyatında hatırı sayılır bir yer edinse de, belirleyici bir unsur olan anasının sitemleri ŞEHRİYAR´ı belki de, ŞEHRİYAR yapar.

Onun Fars dilinde yazdığı şiirleri “men bunun garibiyem balam”diye eleştiren anasının, sanırım gariplik vurgusu üzerine doğar Haydar Baba şiirleri.

Doğup büyüdüğü dağın etrafındaki yaşamları şiirleştiren bir anlam, onu müstesna bir klasikleşmeye yöneltir.

Sevgili okurlar, bütün büyük şairleri yazarları iflah olmaz bir acının ıslah ettiği aşikardır. Şehriyar´da da, bu derinliği bütün yalınlığı ile görmek mümkün.

TIP son sınıfta okurken, gönül verdiği birini tam isteyecekken, Şah sarayından bir devletlunun araya girmesi ile saadet gerçekleşmez. ŞEHRİYAR´da derin yaralar açan bu kalp ağrısı okulu bırakmasına neden olur.

Kim bilir belki de bu gönül yarası vuku bulmasa Şehriyar sıradan bir hekim olarak kalacak ve ihtişamlı HAYDAR BABA DAĞI´ndan öykünen şiirler kaleme alamayacaktı.

Lakin kaderin ördüğü girizgâh her daim kendi kavlince dönmeye devam ederek, Şairi de tasavvufi bir alana sevk eder. Zaten bu coğrafyanın kaderinde sufilik üzre bir döngü de var ola gelir. Fuzuli geleneğine, onun da dahil olması kaçınılmaz olur. Zaten Kerbela döngüsü her zerresinde kaimdir bu diyarların?

Kendini daldan dala atan Şehriyar´ın bu iç yolculuğunu FUZULİ ile kesiştirmek sanırım yerinde olur. Leyla´yı unutması için FUZULİ´nin babasının, şairi Hacca götürüp orada dua edip Leyla´yı unutmasını dilemesi karşısında FUZULİ´nin duası tersi yönde değil midir!

"Ya Râb, belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşkdan kılma cüdâ beni"

Coğrafya kaderdir sevgili okurlar. Fuzuli´nin toprağında var olan ŞEHRİYAR´ı da kader aynı son ile bütünler aslında.

Vakit dolar zaman kavlini işlerken, ŞEHRİYAR´ın TIP son sınıfta hasretine yanıp terki diyar ettiği hasretlisi çıkıp gelir yanına ama ŞEHRİYAR, artık o alemden başka aleme revan olsa da Haydar Baba Dağı gibi yüce gönlünün dehlizlerinden sızan berrak gözeler gibi, reddeder gönül yarasını:

"Geldin, ben sana kurban olayım, ama şimdi neden?

Ey vefasız, ben yataklara düştükten sonra neden?

Sen devasın ama Sührab”ın ölümünden sonra geldin

Taş kalpli, daha önce isteseydin, şimdi neden?

Ey güzel, senin nazın uğruna gençliğimi verdim

Gökyüzü kavuşmak isteyenlerin haline ağlıyorken

Hayretteyim, dünya parçalanmıyor neden"

***

Çin Seddi eteklerinden başlayıp, nice tufana, kara kışa, çöl sıcaklığına duçar olup, HAYDAR BABA DAĞI´ndan sızan ŞEHRİYAR´a, sadece Azerbaycan edebiyatının devi demek zannımca haksızlık olur.

ŞEHRİYAR´ın açtığı yolda yürüyen nice şairin ortak felsefesini “hepimiz ŞEHRİYAR´ın paltosundan çıktık” diye algılasak eminim ki yanılmış olmayız.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —