Tarih: 30.06.2023 18:10

SELÇUKLU´dan Günümüze HANLAR!

Facebook Twitter Linked-in

"Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.(F.N.Ç)"

 Ey Garip Çizgilerle Dolu Han Duvarları / Ey Hanların Gönlümü Sızlatan Duvarları!..

Sivas şehri, güneyde Kızılırmak nehrinin geçtiği geniş bir ovanın sınırlarından sonra, kuzey yamaçlarındaki Meraküm yaylasının eteklerine doğru tatlı bir meyille yükselen geniş bir alanın üzerine kurulmuştur. Şehrin güney yönündeki bu değerli tarım alanlarını sakınan koruyan Selçuklu, Osmanlı ecdadımız büyük bir duyarlılıkla evini, çarşısını, pazarını, hanını, hamamını, camisini, medresesini Sivas´ın kuzey yamaçlarındaki Meraküm yaylasının eteklerine yerleştirmiş.

Bir zamanlar Sivas´ın, değişik uluslara mensup tüccarların alış veriş yaptıkları, konakladıkları; çarşı, pazar ve hanlarla dolu olduğunu anlatır eksinin kaynakları.

Geçmişte Sivas ticaret yollarının düğümlendiği bir konumda beynelminel bir Pazar olduğu için Akdeniz´den, Karadeniz´den, Ege Denizi´nden, İran üzerinden, Arap yarımadasından, Batı limanlarından gelen kervanlar yüklerini, köle tacirleri kölelerin zincirlerini Sivas hanlarında çözerdi. 13. yy. da Sivas sağlam, korunaklı ve bolluk içerisinde olan bir ticaret merkezi konumundaydı.

Takvim-ül Buldan adlı eserde bu şehre gelen tüccarlar için yirmi dört hanın bulunduğundan bahseder. İbn-i Sait ise13. yy. ın ortalarında Kayseri- Sivas yolunda yirmi iki han olduğunu, o yıllarda birçok ülke tüccarının Sivas´taki fonduk adı verilen küçük çaplı hanları kiraladıktan sonra burada hazırladıkları kervanları dünyanın her tarafına sevk ettiklerini anlatır.

Yine Prof. Dr. Mustafa Keskin, Prof. Dr. Mehmet Metin Hülagü Geçmişteki İzleriyle Kayseri adlı eserlerinde; Selçuklu döneminde her yıl kurulan ve iki ay kadar devam eden yabanlı pazarına Sivas´ta ikamet eden İtalyan, İngiliz, Fransız ve Kıpçak ticari ataşelerinin geldiklerini ve alış veriş yaptıklarını kaydediyorlar.

Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde Sivas´ı anlatan kaynaklarda; Necmeddin Candar, Tacettin Mahmud, Nizamettin Hurşid, Kemaleddin Mansur, Zahireddin İli, Kaşıkçızade Şeyh Efendi Hanı, Pamuk Han, Şekerciler Hanı, Hasan Paşa?nın Hanı, Altınoğlu Hanı, Hızıroğlu Hanı, Kemaleddin Hanı, İbrahim Efendi Hanı, Sahtiyan Hanı, Eski Han ve Küçük Han´ın isimleri geçmektedir.

Sivas o yıllarda Anadolu´nun başlıca ticaret merkezlerinden biri olduğu için batıda İstanbul, İzmir; Kuzeyde Samsun, Trabzon limanlarına; doğuda Erzurum, İran; güneyde ise Şam, Halep, Bağdat şehirlerine bağlanıyordu. Bu bağlantı yolları üzerinde ise çok sayıda menzil, kervansaray ve han bulunmaktaydı. Günlerce süren meşakkatli bir yolculuktan sonra Sivas´a gelen tüccarlar bu hanlardan bir oda kiralardı. Sivas ve çevresinde üretilen malları topladıkları için bunlara götürücü denirdi. Ayrıca deve kervanları ve at arabalarından oluşan barhanalarla Sivas´a türlü çeşit mal getiren tüccarlar handa bir oda kiraladıktan sonra getirdikleri bu malları sattıkları için bunlara da oturucu (oturakçı) denirdi.

Türkiye Selçukluları ve Beylikler Devinde Sivas Şehri isimli doktora tezinde Sayın Mustafa Demir  şu bilgileri aktarıyor: ?Hanlar tacirlerin cinsine ve ihtisasına göre ayrılmışlardı. Nitekim vakfiyetlerde Pamuk Hanı, Bezazlar Hanı, Saraçlar Hanı gibi meslek kollarına ait hanlara rastlanır. Bu hanların içinde tacirlerin inançlarına göre ibadethaneler de bulunuyordu. Ceneviz kolonisinin oturduğu handa bir kilise mevcuttu. İmadettin Ayas Han´ın mescidi de bulunuyordu.

Ayrıca Selçuklu döneminde Ermenilerin kaldığı hanlara Ermenhane deniliyordu. Yine Mustafa Demir hocanın tespitlerine göre 1280 tarihi itibariyle Sivas´ta Nizamettin Hanı Attarlar Çarşısı´nda, Büyük Han Mısmılırmak yakınında Simmani Hanı Medrese-i Şerife yanında, Necmeddin Candar Hanı Keyluk Mahallesi?nde Vakıf Hanı Hokkabaz Medresesi yanında, Eski Han Tokmakkapı mahallesi´nde bulunmakta idi. Ayrıca Selçuklular zamanında boş gezen garip ve kimsesizlerin kaldığı içtimai yardım müesseselerine hankah denilmekte idi?

Sarraf, kuyumcu gibi değerli mal üreten, ticaret yapan esnaf emin bir yer olan bu hanlarda kalırdı. Sivas soğuk ve uzun kış dönemi yaşayan şehirlerden biri olduğu için dükkanları soğuktan korunabilecek bir yapıya sahip olmadığından bazı çarıkçı, yemenici, kunduracı esnaflarından birkaçı bir araya gelir, kış mevsiminde bu hanlardan bir oda kiraladıktan sonra bahar mevsimine kadar buralarda imalat yapardı. Manavlar stokladıkları mallarının örneğin elmaların kış mevsiminde donmaması için kiraladıkları bir han odasının içerisine bir miktar saman doldurur, elmaları odanın ortasına yığar, soğuk kış günlerinde yaktığı birkaç mumla elmaların donmasını önlerdi.

HAN  DUVARLARINA DÜŞEN GÖLGELER

Yakın tarihlere kadar varlığını sürdüren, yolculara, çarşı esnafıyla şehir halkına hizmet sunan, ne yazık ki 1980?li yıllarda iki, üç hanın haricinde tamamen yok edilen Sivas´taki hanların 70-80 yıl evvelki hallerini araştırdık.Bilge dostlarla, bizzat han işletenlerle, hanlarda çalışıp yolculara hizmet sunanlarla yaptığımız sohbetlerde bilgilerinden yararlandığımız yaşlı dostlarımızın anlattıklarına göre Sivas?taki hanlar; Dikilitaş, Kepçeli, Nalbantlarbaşı ile Mahkeme Çarşısı´nda toplanmış.

Dikilitaş´ta; Veysel Emmi´nin Hanı, Kangal İşhanı´nın yerinde Porit´in Hanı, Kör Mahmut´un Hanı(buraya daracık bir yoldan girilirdi.), Meydan Hamamı´nın üst başında Rıza Çavuş´un Hanı (bu hanı bir zaman da Deli Zeynep isimli bir bayan işletmişti.) Ali Özduman´ın Hanı (bu handa genellikle ailelerini Sivas´a getirmeyen Atelye işçileri kalırdı.), Hacı Abdi Ağa´nın Hanı, Tavukçuoğlu Hanı vardı. Ayrıca Meydan Camisi´nin karşısındaki Recep´in gazinosunun yeri de handı.

Kepçeli´de; Köprübaşı´nda Hürriyet´in Hanı, Muştabak´ın Hanı, Sorhuncuklu İsmail´in Hanı, İhsan´ın Hanı, Arnavut´un Hanı (Şeker Şerif´in Hanı), Rıza Kazancı´nın benzinliğinin yerinde Paşaların Hanı, Semercilerin Hanı, Basmacılar Hanı, Kör Mustafa?nın Hanı, Gazi Çavuş?un Hanı, Ali Çavuş´un Hanı (bu iki han Halfelik Mezarlığı´nın alt başlarında idi.), Deli Hacı´nın Hanı, Behram Paşa Hanı yer alıyordu.

Ahi Emir Caddesi´ndeki Behram Paşa Hanı, bazı kaynaklarca Purut Han olarak isimlendirilir. Bir zamanlar deve kervanlarının, at arabalarının oluşturduğu nakliye araçlarını, at üstünde yorgun argın gelen tüccarları konuk eden bu han daha sonraları süvari kışlasına dönüştürüldü. 1960´lı yıllara kadar ordunun atlı araç bakım onarım merkezi oldu. Atların sağlık hizmetlerinin görüldüğü hayvan hastanesi olarak kullanılırken acemi askerler at sağlığı, nalbantlık hususunda eğitim alarak yetiştirildi.

Zaman zaman pehlivan güreşleri bu handa yapıldığı için güreş izlemeye gelen meraklılarla hınca hınç dolduğunu da anlatırdı büyüklerimiz. 1967 senesinde Vakıflara devredilen han bir zamanlar da Sağlık Bakanlığının bölge ecza deposu olarak kullanıldı. Sonraki yıllarda Fakir Talebeleri Koruma Derneği tarafından talebe yurdu olarak kullanıldı. Daha sonraları birileri tarafından çay bahçesi, otopark olarak kullanılmak üzere kiralanan han 1988 senesinden sonra mermer atölyesine dönüştürüldü..

Mahkeme Çarşısı´nda; Paşa Hanı(bu han benzinliğin yakınında idi.), Yeni Cami´nin yakınında Kalpaklıoğlu Hanı, Çizmeci Hacı´nın hanı, Üç Kapılı Han (bu han yeni sebza halinin yerinde idi.), Akça Han (bu han  yemenicilerin içinde idi.) Bekir Çavuşoğlu Hanı vardı. Günümüzde Konak Pasajı?nın olduğu yerdeki hana Ede?nin Hanı derdik.

Nalbantlarbaşı´nda; Kozmoz´un Hanı, Tekkeşinlerin Hanı (Abdi Han), Küçük Han vardı.

Yeni Cami´nin doğu yönünde ahşaptan yapılmış, iki katlı tarihi hana Çorapçı Hanı denilmektedir. Bir zamanlar alt katındaki dükkanlarda kuru meyvelerin satıldığı her dem aksata (ahz u ita) yani alış veriş yapan müşterilerle dolup taşan bir mekandı. İlkbahar aylarında Diyarbakırlı üreticiler bu hana getirdikleri tonlarca peynirin, yağın toptan satışını da yapardı. Hanın giriş kapısının yanındaki küçük bir kapıdan otel olarak kullanılan ikinci kata çıkılırdı.

Bu otelde daha çok Şeyh İsmail Efendi´yi (İhramcızade İsmail Hakkı Toprak) ziyaret için yurdun dört bir yanından gelen misafirler kalırdı. Ayrıca bu hanın birinci katın sol tarafındaki ilk küçük oda 1945-1946 senelerinde çay ocağı olarak hizmet verirdi. Makatına Sivas halısının serildiği, yaşları kemale ermiş, bilgi kişiler de gelirdi. Kocaman pirinç semaverde demlenen çaylar yudumlanırken kapıya yakın bir yerde edeple oturur, sohbetlerini dinlerken sonsuz haz duyar, mutlu olurdum.

Mahkeme Çarşısı´ndaki Subaşı Hanı´nın birinci katı 1942´de kapan yani toptancı sebze hali olarak kullanıldığı için Tokat´tan, Malatya´dan, Sivas´ın kazalarından sebze, meyve getiren kamyon şoförleri, at arabacıları bu hanın ikinci katındaki otelde kalırlardı.

Hanın otel olan bu kısmına Mahkeme Çarşısı yönünde ağaçtan yapılmış bir merdivenden çıkılırdı. Ayrıca ramazan aylarında hatim okumak için başka memleketlerden gelen hafızlar, seyyar kitap satıcılarının çoğunluğu nedense bu hanın otelinde kalırdı.

Subaşı Hanı´nın karşısında, günümüzde Çitiller Çarşısı´nın bulunduğu yerde, ağaç ve kerpiçten yapılmış, iki katlı büyük bir han  vardı. 1940?lı yıllarda toptancı sebze hali olarak hizmet veren bu hana Çitilinoğlu?nun hanı derdik. Bu hanın iki büyük kapısı vardı. Kapılardan biri Mahkeme çarşısı tarafına, diğeri de Hoca İmam Camisi tarafına açılırdı. O senelerde Hoca İmam Camisi tarafı günümüzde Ziraat Bankası´nın bulunduğu yere kadar boş ve geniş bir alandı. Sabahın erken saatlerinde bu alanın bir bölümü Sivas?ın bağlık bahçelik kazalarından, Tokat?tan, Amasya´dan, Malatya´dan sebze ve meyve getiren beyaz tenteli at arabaları ile dolaşırdı. Subaşı ile Çitilinoğlu?nun Hanlarının kapıları açılır, getirilen sebze ve meyveler bu hanlara boşaltılırdı. Bu hanların odalarında bir gün kalıp dinlenebilen yol yorgunu arabacılar, uzak diyarlara doğru uzayıp giden toprak yolların sonu gelmeyen yolculuğuna yeniden başlardı.

Ede?nin Hanı iki katlı idi. Birinci katı taştan, ikinci katı ağaç ve kerpiçten yapılmıştı. Bu hana daha çok deve kervanları gelirdi. Handaki dükkanların birkaçında Çayırağzı Mahallesi?nin bazı çekemleri, su şebekesinde kullanılan pöhreklerin birbirini tutması için bezir yağı, pamuk ve alçı karışımından oluşan adına löğün dedikleri bir maddenin üretimini de yapıyorlardı. 1935te Vakıflardan satın alan Sarı Hamdi, Cemcem Mehmet ve Kara Hamdi ismindeki ortaklar bu tarihi hanı 1950 senesinde yıktırdıktan sonra yerini çok dükkanlı bir kamyon garajına dönüştürdüler ve buraya İstanbul Garajı denildi. Sanat Okulu?nda okurken Hasan Bey isminde Bursalı bir atölye hocamız vardı. Hocamız 1952 senesinde bu garajdan bir dükkan kiraladı. Burada teknik resimlerin çizimi için lüzumlu olan gönye, pergel, cetvel, T cetveli gibi gereçlerin imalatına başladı. Okulumuzun tatil günlerinde bu ufacık iş yerine gelir, öğretmenimize yardımcı olurduk. Hasan Bey 1953?te Bursa?ya gitti. Sivas?ta küçücük bir garaj dükkanında başlattığı işini Bursa?da ilerleterek yanılmıyorsam Hataş markasına dönüştürdü. İleriki senelerde İstanbul Garajı da yıktırıldıktan sonra yerine günümüzdeki Konak Pasajı yaptırıldı.

Yıllar önce içerisindeki dükkanların tamamına yakınında ipekli ve kıymetli kumaşların satıldığı Taş Han´ın üzerinde bulunduğu Atatürk Caddesi 1928 senesine kadar daracık bir yoldu. Bu yol genişletinceye kadar tarihi Taş Han´ın yol üzerindeki dükkanlarının bazılarında leblebi kavrulup satıldığı için buraya Leblebiciler Çarşısı´da denilirmiş. Bir dönem sessiz bakımsız ve kiracısız kalan hanın dükkanlarını Eyüp Zifiryemez, İbrahim Gedikli, Yılmaz Ada, Halis Başara, Emin Yılmaz, Etem Efendi, Emin Tümay, Konyalı Osman, Halim Çerçil, Fahri Çamlıbel gibi girişimciler kiraladı. Zamanla bina, çorapların, şapkaların, valizlerin, ayakkabıların, halı ve mobilyaların, yılbaşlarında duvar takvimlerinin, bez ve kumaşların, gazyağı ve benzinin satıldığı, Çaycı Bayburtlu Cemal Ağa´nın demlediği çayların yudumlandığı çok amaçlı bir iş merkezine dönüştü. Bu yüzden Sivaslılar buraya Sivas´ın Mahmutpaşası demeye başladı diye anlatılırdı...

Rahmetli Yılmaz Ada, Taşhan´ın ortasındaki aslanlı çeşmeyle ilgili şunları da anlatmıştı: ?Hanın ortasındaki çift başlı aslanın ağzından akan suyu avuç avuç içmenin tadı başkaydı. Yıllar önce, dondurucu bir kış sabahı hanın kapılarını açıp içeri girdiğimizde, elips şeklindeki aslan başlı havuzun yekpare bir buzla kaplandığını gördük. Esnaftan birkaç arkadaşımız, keser ve nacakla buzları kırmaya çalışırken dikkatsizce vurulan bir nacak darbesi aslanın kafasının bir bölümünü kopardı. Bu kazaya çok üzüldük. Ne zaman bu pınardan su içsem arkadaşlarımın hoyratça buz kırmaları gelir aklıma, üzülürüm?

Yanlış hatırlamıyorsam, Tayyare Cemiyeti de bu hanın ikinci katında Sivas şubesini açmıştı. 1868 tarihli salnamede bu hanın islahane olarakta kullanıldığını anlatıyor. Seferberlik senelerinde Sivaslı kunduracı ve saraç ustalarının hiçbir ücret talep etmeden bu handa askeriyenin atları ve arabaları ile cephede savaşan askerler için aylarca çalışarak malzeme hazırladıklarını da eskinin kunduracı ustalarından dinlemiştim.

O zamanların Sivas´ında bu hanlar şehrin nabzının attığı mekanlar olarak bilinirdi. Uzak diyarlardan gelenlerin anlattıkları havadisler, verdikleri bilgiler, kulaktan kulağa aktarılarak Sivas?ın en ücra bölgelerine kadar yayılırdı. Bu hanlarda çay ocakları vardı. Ahali bu çay ocaklarında oturur, birbirleriyle kah yarenlik kah münakaşa ederdi. Çok zaman da müşkül meselelerin halli için müşavere edilirdi.

Hanların bazılarında eğlence mekanları vardı. Gözlerden uzak bu mekanlarda bazı gedikliler felekten bir gece çalmak için sabahlara kadar yer içer, eğlenir, sözüm ona gam kasavet dağıtırdı.

Ramazan aylarında, bayramların yaklaştığı günlerde yiyecek maddelerinin satıldığı bu hanlarda, alış veriş sabahın erken saatlerinde başlar, akşamın karanlık demlerinde yakılan kandillerin alaca ışığı altında dahi devam ederdi.

Arada birde gönül erbabı yolcuların geldiği duyulurdu hanların otel odalarına. Aşık Veysel Sivas´a geldiğinde Tıktıkçılar Çarşısı´nın alt başındaki Deli Hacı´nın Hanı´nda kalırdı. Talibi Coşkun Sivas´ta Cevriye isimli bir hanımla evleninceye kadar Subaşı Hanı´nda kalmıştı. Deliktaşlı Ruhsati Baba´nınsa Sivas´a gelince daha çok Porit´in Hanı´nda kaldığı söylenirdi.(Deliktaşlı Bülbüllerin Mehmet Akdağ anlattı.)

Bu hanların bazılarının him komşuları nalbantlar, köşkerler, saraçlar, zahireceler gibi esnaftı. Bunların sabahın er saatlerinde Besmeleyle dükkanlarını açtıktan sonra hanlarda konaklayan yolcuların atlarının, öküzlerinin nallarını yeniler, hayvanlar için yem satar, atların koşum takımlarını onarırdı. Eski düzen nakliyenin son zamanlarına kadar Sivas?a günde bin kağnının, yüzlerce atlının, onlarca at arabası barhanasıyla birkaç tane de deve kervanının geldiği söylenirdi. Bundan dolayı da Odun Pazarı, Mal Meydanı, Buğday Pazarı, hanların içindeki dükkanlar, çarşı Pazar getirilen mallarla dolar taşar, buralarda alıcılarla satıcılar birbirine karışırdı.

GARİPLER BARINAĞI: AHIR SEKİLİ HANLAR

Hanların bazılarına da ahır sekili han denilirdi. Bunlar tek katlıydı. Buraların yolcuları ahırlara bağladıkları hayvanlarla kalırdı. Soğuk kış güneşi altında üşüyen bu hanlar gübre kokulu nemli havasıyla, yolcuları karşılardı. Atını, eşeğini, öküzünü böylesi hanlara çeken yolcular; yataksız, yorgansız sekilerin kuru tahtaları üstünde yatıp uyurdu. Ah bu ahır sekili hanlar!.. Acıların, yoklukların, hastalıkların resminin çizildiği ve de deli rüzgarın soğuttuğu kış güneşi altında üşüyen gariplerin, kimsesizlerin barındıkları ahır sekili hanlar!.. Gündüzler yerini gecelere terk ederken idare lambasının titreyen ışığı altında köpürüp taşmadan gönül çömleği içinde kendi kendine kaynamasını bilen bir sevdalı yolcunun dudaklarında ayrılık, hasretlik dizeleri terennüm edilirken gözlerinden ziyade özlerinin ağladığına şahit olan o eski han odaları? Geçmişin hikayelerini, acıların feryatlarını, sevdalıların ahlarını bağrında saklayan eski zamanların ahır sekili hanları? Vefasızlığa içerleyip yurdunu yuvasını terk ederken sevgilisinin bastığı toprağın bir avuç kadarını cebinde getirip yastığına serptikten sonra uykuya varan bahtsız sevdalının bağrından sabaha kadar kaç inilti koptuğundan habersiz uyuduğunu seyreden eskinin garametli hanları?

Bir han odasında veya ahır sekilerlideki kuru tahtalar üzerinde yatıp uyurken içten içe yanıp bir mum misali sessizce ölen sahipsiz yolcular, o yılların Sivas´ında Garipler Mezarlığı´na defnedilirdi. Bu mezarlık günümüzdeki sebze halinin bulunduğu yer ile Ziya Bey Kütüphanesi´nin bir bölümünde idi. Buraya bu isim verilmişti. Bu yüzden burada sahipsiz, isimsiz, tarihsiz, mezarlar çoğunluktaydı.

Umulur ki bir gün han odalarının herhangi birinin kapısına benim de adım yazılır. Çünkü ben bu dünyada yitik cenneti bulamamanın acılarını çekerek yaşayan bir garibim.

Zamanla terk edilmişliğin yalnızlığın kahrına dayanamadıkları için yıkılıp yok olan hanların çay ocaklarında yıllar önce dinlediğim ulu zatların bir akide tadındaki sohbetlerini düşlerde olsun yeniden dinleyebilmek ümidiyle soyunmaya vakit bulamadan gözlerini kapatan yorgun bir han yolcusu gibi uyumak istiyorum?

KADİR ÜREDİ




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —