Tarih: 31.10.2020 19:27

"SESİMİ DUYAN VAR MI?"

Facebook Twitter Linked-in

“SESİMİ DUYAN VAR MI?”

30 Ekim 2020, saat 14.52 de İzmir Seferihisar depremi oldu. İlk duyduğumda, İzmir zaten sürekli sallanıyor herhalde yine buna benzer bir deprem oldu diye, aklımdan geçirdim.  Fakat görüntüler gelmeye başlayınca eyvah eyvah…

Sabaha kadar ekran başında oturup bir yandan enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmalarını izledim bir yandan deprem ve binalar hakkında yapılan konuşmaları. 1999 Gölcük depreminden beri, neredeyse dön dolaş,yine aynı yerdeyiz.

Yaşımın ilerlemesinden mi, yoksa çok mu duygusallaştım, bilmiyorum ama görüntüleri izlerken aniden içimde fırtınalar koptu ve fırtına sonrasında gelen yağmur gibi göz yaşlarıma engel olamadım.

Gerçi İzmir de yaşayan kız kardeşim ve ailesi ile çok yakın dostlarımı aramış, onların sıhhat ve güvende olduklarını duymuştum ama yine de,o enkazın altında kalan ve kurtarılmayı bekleyen Buse ve babasının yerine kendimi koyuyor ve onların yaşadıklarını düşündükçe duygulanıyordum.

Bir bina düşünün,  önünde ki, yanında ki binaların hepsi sapa sağlam ayakta kalacak ama bu bina birakordeon gibi çökecek. Bunun tek bir izahı var.“Müteahhidin cehaleti ve hırsızlığı, mühendisin aymazlığı”.Yıkılan bu binaları yapan müteahhitlerin, şimdiye kadar yakalanmış olması gerekiyordu ama henüz konusu bile edilmiyor.

Bu satırları, otuz üç yıldır yıldır, fiilen inşaat mühendisliği mesleğiniyapan olan birisi olarak yazıyorum.

1999 yılından itibaren ve özellikle 2019 yılında ki değişiklikler ile yürürlükte olan deprem ve yapı yönetmelikleri ile yasal mevzuata göre bu tarihlerden sonra yapılan binaların depremden dolayı yıkılması veya çökmesi söz konusu dahi olamaz. Ancak işin uygulama safhasında yani insan unsurunun devreye girdiği müteahhitlik kısmında sorunlar hala devam ediyor.

Müteahhitlik bir meslek değil, bir iştir veaslında ticari bir organizasyondan da başka bir şeydeğildir.  Mevcut kanunlara göre, kasaptan manava, kuyumcudan hırdavatçıya kadar herkes bu işi yapabilir. Her ne kadar, bakanlık tarafından 2020 yılında müteahhitlik işine bir çeki düzen getirebilmek için bir sınıflama yönetmeliği yürürlüğe konulmuş olsa da, bu durum yakın geçmişte bu işi yapan manavı kuyumcuyu engellememektedir.Bu yönetmeliğin iyi tarafı ise hiç değilse, bundan sonra belki bir düzelme sağlayabilecek olmasıdır.

İnsanların, içinde yaşadığı, çalıştığı binaları inşa etmek, insan hayatını doğrudan ilgilendiren çok ciddi bir iştir. Bu sebeple, bu işi yapan insanların her şeyden önce insani, ahlaki ve eğitim vasıflarının üst düzeyde olması gerekir. Fakat şu da bir gerçek ki, bir adam hırsızlığa, sahtekârlığa veya yalancılığa alışmış ise hiç şüpheniz olmasın bu durum işinde de aynen devam eder.

Elbette kötü adam sadece müteahhit değil.Ülkede ki mevcut sistem, inşaat mühendisliğini de üniversite eğitiminden başlamak üzere çok ucuzlatmıştır.Uyduruk üniversitelerden, şuradan,  buradan diploma alarak piyasadaİnşaat mühendisliği yapan, işi tüccarlığa dökmüş mühendislik nosyonundan uzakbirçok insan var. Nasıl her avukat, her doktor aynı nitelikte değilse, her inşaat mühendisi de aynı nitelikte değildir. Bu durum son on beş yılda anormal boyutlara ulaşmış durumda. İnşaat mühendisliği nosyonunu gerçekten içselleştirmiş bir meslek insanı,iddialı söylüyorum,çalamaz, çırpamaz ve göz göre göre bir yanlış yapamaz. Zaten bu yüzden inşaat mühendisinden veya mimardan piyasada müteahhitlik yapan pek fazla görülmez.

“Sesimi duyan varsa”, inşaat sektörü için önemli gördüğüm iki konuda ki önerimi buradan iletmek isterim.

İnşaat mühendisliği, aynı tıpta olduğu gibi TUS benzeri bir uygulama ile branş uzmanlığı sistemine geçirilmelidir.

Devlet, müteahhitlik sektöründe iş yapankişiveya şirketlerin hiçbir zaman sorumluluktan kaçamayacakları türden ve iştigal alanı sadece inşaat yapımı ile sınırlı olan yeni bir “inşaat yapım şirketi” yasası çıkarmalıdır.

Devlet,aklını ve gücünü, olacak olmadan önce gösterendir…

Tacettin KEPENEK




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —