ŞEYH SAİD

ŞEYH SAİD

OLCAYTO ŞAHİN YAZDI...

Şeyh Said,  ‘Musul ve Kerkük’ yöresinin İngilizlere bırakılmasından dolayı mı Ayaklandı?

Not: Birkaç akşam önce, TV kanalları arasında “zap” yaparak gezinirken, ulusal  yayın yapan bir TV kanalının yöneticisinin “Diyarbakır’da bir bulvara ‘Şeyh Said’ adının verilmesine ilişkin” tartışmada; “Şeyh Said ve arkadaşlarının Lozan’da ‘Musul ve Kerkük’ yöresinin İngilizlere bırakılmasından dolayı (Söylenen yalanların aksine Musul ve Kerkük yöresi, Lozan’da İngilizlere bırakılmamıştı gerçi !!!!!!)  isyan ettikleri” !!!!! iddiasında bulunuyordu.

Aşağıdaki yazı, on beş sene önce kaleme alınmıştı. Geçen haftanın “hararetli” tartışmaları bağlamında, yazıyı bir kez daha yayımlıyoruz. İnşallah gelecek haftaki yazımızın konusu ise, Lozan’da ‘Musul ve Kerkük’ yöresinin İngilizlere bırakılması konusunda, (yaratılan algıların aksine olarak) Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının ne kadar direndiklerini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konudaki politikalarını  anlatmaya çalışacak bir yazı olacak ..   

       İnternette rastgele gezinirken “belgehaber” adlı internet sitesinde, Şeyh Said isyanının 83.yılında (Şubat 2008) Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat ve kardeşinin torunu Muhammed Akar ile Şeyh Said isyanı konusunda yapılan söyleşi dikkatimi çekti (1).Yazıyı dikkatli bir şekilde inceleyince, 1925 yılında vuku bulan isyan konusundaki tarihsel gerçeklerin “bu kadarına da pes doğrusu” dedirtecek kadar nasıl insafsız bir şekilde çarpıtıldığını hayretler içerisinde kalarak gördüm.

       Bazı medya organlarında, bilhassa ilk dönem Cumhuriyet tarihine ilişkin olayların nasıl insafsız bir şekilde çarpıtıldığına ve olaylar hakkında hemen hemen hiçbir bilgisi olmayan insanların nasıl yanlış bilgilendirildiğine bir örnek olması bakımından bu yazıyı yazmaya karar verdim.   

        Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat yapılan söyleşide özetle; “ bu isyan konusunda ‘resmi tarihin’ yalan söylediğini !!!!, Kürtlerin tarihin hiçbir döneminde ayrılık istemediklerini, İngiliz ve Rusların Anadolu’daki Kürtlere gidip, onlara devlet sözü vererek isyana teşvik ettiklerini, ama beklediklerini bulamadıklarını, Şeyh Said olayında da Kürtlerin silahlanıp bir ayaklanma başlatmadıklarını, bir provakasyonun sonucunda isyanın çıkarıldığını” ileri sürmektedir.

          Şeyh Said’in kardeşinin torunu olan Muhammed Akar ise “ resmi tarihin Şeyh Said olayı olarak değerlendirdiği olayların çok farklı olduğunu, İstiklal Mahkemesi tutanakları ve kendi araştırma sonuçlarına dayanarak isyan diye adlandırılan olaylarda İngilizler ile Şeyh Said’in işbirliği içinde bulunduğu iddiasının tamamiyle yalan olduğunu, Şeyh Said’in ayaklanma niyetinde olmadığını, toplum önderleri ve batıdaki ulemadan imza toplayarak bir çeşit uyarı yoluna gitmek istediğini, silahlı olayların bir provakasyon neticesinde ortaya çıktığını ve Şeyh Said’in kendisini bu kışkırtmanın ortasında bulduğunu” iddia etmektedir.

          13 Şubat 1925 tarihinde Piran’da patlak veren Şeyh Said isyanını, 1921 yılında Erzurum’da kurulan “Azadi (Özgürlük)” adlı “Kürt ayrılıkçı” illegal örgüt organize etmişti. Azadi, II.Abdühamit tarafından kurulan Hamidiye Alaylarından yetişme Cibranlı Halit Bey ve TBMM’de Bitlis milletvekili olan Yusuf Ziya Bey tarafından kurulmuştu.

          1924 yılının Ocak ayında Azadi’nin ilk kongresi toplanır ve toplantıda, “Doğu Anadolu’da bütün aşiretlerin katılacağı bir isyanın gerçekleştirilmesi, sonrasında bağımsızlık ilan edilmesi ve isyanın dış desteği için Fransızlar, İngilizler ve Ruslarla temasa geçilmesi” kararları alınır. Ayrıca isyan tarihi olarak Mayıs 1925 kararlaştırılır.

          İsyanın hazırlıklarını organize etmek için, milletvekili olduğundan dolayı temasları dikkat çekmeyecek olan Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey görevlendirilir. Yusuf Ziya Bey, Türk muhalif çevreleriyle de temasa geçer. Ayrıca, Sovyetler Birliği’yle temasa geçmek üzere Gürcistan’a bir temsilci gönderilir. Fakat Sovyetler, isyan esnasında tarafsız kalacağı mesajını iletir.

          1924 yılında Yusuf Ziya Bey, kardeşi Teğmen Rıza Bey ve diğer Azadi yanlısı subaylara yaptığı temaslarla ilgili bir raporu içeren şifreli bir telgraf çeker. Fakat Yusuf Ziya Bey’in çektiği şifreli telgraf Azadi yanlısı subaylar tarafından yanlış bir şekilde “yerel ayaklanmanın başladığı” şeklinde yorumlanır.

           Bunun üzerine Azadi yanlısı askerler ayaklanarak yanlarına çok sayıda silah alarak dağa çıkarlar. Sonrasında, genel bir ayaklanmanın başlamadığını ve kendi durumlarının çok tehlikede olduğunu anlayıp Irak’a kaçarlar. Zamansız patlayan isyan üzerine durumun ciddiyeti kısa zamanda devlet tarafından anlaşılır ve Azadi’nin bir kolu istihbarat tarafından deşifre edilir. Ayaklanmanın önderleri Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya Bey tutuklanırlar. Öndersiz kalan Azadi örgütü bir kurul toplantısı yaparak, doğu bölgesinde halk arasında yüksek bir prestije sahip Şeyh Said’i yeni başkan olarak  seçer ve 13 Şubat 1925 tarihinde isyan başlar.14 Nisan 1925’te Bitlis Harp Divanı’nın kararıyla Yusuf Ziya Bey asılarak, Cibranlı Halit Bey ise asker olduğu için kurşuna dizilerek idam edilir. 15 Nisan 1925 tarihinde Şeyh Sait ve arkadaşlarının yakalanmaları ile isyan sona erer. Daha sonra 29 Haziran 1925 tarihinde Şeyh Said ve 46 arkadaşı Şark İstiklal Mahkemesi’nin kararıyla idam edilirler (2).

              Bütün bu verilerin karşılaştırılmasından şu sonuçları çıkarabiliriz:

              1.) Şeyh Said’in torunları tarafından ileri sürülen “ ayrılıkçı unsurların  tarihin hiçbir döneminde ayrılık istemedikleri” iddiası uydurma bir iddiadır. Çünkü, 1806-1808 Abdurrahman Paşa isyanından 21 Mart 1937 Dersim İsyanına kadar irili ufaklı tam 43 “ayrılıkçı Kürtçü” ayaklanma   patlak vermiştir ( 3 ).

              2) Yine aynı şekilde, “İngiliz ve Rusların, ayrılıkçı bazı Kürt unsurları isyana teşvik ettikleri, ama beklediklerini bulamadıkları” iddiası da tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir. Yukarıda gösterildiği gibi bu arayış içinde olanlar kendileridir.

              3) “Şeyh Said’in silahlı bir ayaklanma niyetinde olmadığı” da kocaman bir yalandır. Çünkü isyanın arkasında illegal bir örgütlenme olan Azadi vardır ve isyanın hazırlıkları çok önceden başlatılmıştır. Şeyh Said, isyan hazırlıklarının asıl liderlerinin tutuklanmalarından dolayı, isyanın “zoraki” lideri olmuştur. Ayrıca, örgütün 1924 kongresinde “silahlı bir ayaklanma çıkarılması” kararı alınmıştır. 

             4) Ayaklanma, iddia edildiği gibi bir “provakasyon” neticesinde ortaya çıkmamıştır. Çünkü devletin ayaklanma üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Ayrıca bu ayaklanma sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ağır zararlara uğramış ve Musul-Kerkük üzerindeki iddialarından tamamen vazgeçmek zorunda kalmıştır. 

            5) Şeyh Said’in torununun “toplum önderleri ve batıdaki ulemadan imza toplayarak bir çeşit uyarı yoluna gitmek istediği” dediği şey ise, Azadi tarafından alınan karar ile “bu bölgede çıkarılacak isyan sonrasında bölge ileri gelenlerinden toplanacak  imzalarla konu Milletler Cemiyeti’ne (şimdiki Birleşmiş Milletler) götürülmesi sonrasında ‘bağımsız bir Kürdistan’ kurma” hayaliydi. 

 

DİPNOTLAR:

 

(1) Şeyh Sait’in Torunları Konuştu, http:// belgeha-ber.com/ 

(2) bkz.Yaşar Kalafat, Bir Ayaklanmanın Anatomisi Şeyh Sait, Ankara,ASAM Yayımları, 2003

(3) http:// tr.wikipedia.org/wiki/Doğu İsyanları Listesi

 



Anahtar Kelimeler: