ŞEYTAN BUNUN NERESİNDE
Âşık Dertli, 17. Yüzyılda Bolu’nun Reşâdiye (Günümüzde Çağa İlçesi) nâhiyesinde doğup büyüdü. Hayâtı oradan oraya sürüklenmekle geçti. Çok yetenekli bir ozan ve saz üstâdı idi. Nereye gittiyse hep oranın zübükleri ile takıştı, onlara yergiler, taşlamalar yazıp besteleyip söyledi. Halk tarafından çok sevildi, şiirleri günümüze kadar ulaştı.
“Dîvân-ı Derdli” adlı kitabı taş baskısı olarak birkaç defa basılmış olup günümüze kadar ulaşmış olan şiir kitabıdır.
O yıllarda (17. Yüzyıl) büyük kentlerde müftü, daha küçük yerlerde kadı, daha küçük yerlerde ise âyân o yerleşim yerinin dînî ve yetkili makamlarıydılar. Her konuda yetkiliydiler.
Bolu Reşâdiyede ikâmet eden Âşık Dertli yazdığı şiirlerle hem Bolu müftüsünü, hem Reşâdiye (Çağa) kadısını çok rahatsız etmekteydi. Biraz yaramaz çocuklar gibiydi, o bir dâhiydi, bir deliydi çünkü, bizim Sivas’ın Gülibik’i gibi.
Yazdığı şiirler, söylediği türküler, ironik göndermeler halk arasında çok sevilse de Bolu müftüsünün sinirlerini bozmakta, aklını yerinden oynatmaktaydı.
Bir gün Bolu müftüsü Hârun Efendi, Reşâdiye (Çağa) kadısı Şemsi Efendiyi huzûruna çağırdı.
“Gel Şemsi Efendi. Bu sizin Reşâdiyenin Şahnalar köyündeki âşık dertli midir, dertsiz midir, akıllı mıdır akılsız mıdır, son zamanlarda iyice sapıttı. Babası Şahnalar köy eşrâfından Ali Ağa. Hâfiyeleri yolladım bunları öğrendim. Bu zındık münâfık saz çalıp türkü söylüyor, bizi rüsvâ ediyor. Git bu herifi köyünden buldurup bir îcâbına bak, artık falaka mı olur, dayak mı olur, aklını başına getir. O çaldığı sazın içinde şeytanlar var.”
“Başüstüne mübârek efendim, ben de muzdaripim bu heriften. Geçenlerde bana da şiir yazmış.”
“Ne yazmış?”
“Mühim değil efendim, gûyâ ben de rüşvet yiyor muşum, haram yiyor muşum sizin gibi.”
“Ehem, ehem, öhhö öhhööö, yav hay Allah beni öksürük tutttu biraz. Tamam tamam, o çaldığı sazın içinde şeytanlar var. Git onu falakaya yatır. Yoksa maazallah herkese böyle bir iftirâ atabilir.
Reşâdiye kadısı Şemsi Efendi makâmına gidince Şahnalar köyü âyânı Hacı Abdullah Efendiyi huzuruna çağırdı.
“Gel Hacı Abdullah Efendi. Bu bizim Şahnalar köyündeki âşık dertli midir, dertsiz midir, akıllı mıdır akılsız mıdır, son zamanlarda iyice sapıtmış. Babası Şahnalar köy eşrâfından Ali Ağa. Mübârek kadımız hâfiyeleri yollamış öğrenmiş, bu zındık münâfık saz çalıp türkü söyleyip bizleri rezil rüsvâ ediyormuş. Git bu herifi köyünden buldurup bir îcâbına bak, artık falaka mı olur, dayak mı olur, aklını başına getir. O çaldığı sazın içinde şeytanlar var.”
“Başüstüne efendim. Bu zındık münâfık bana bile şiir yazmış.”
“Ne gibi?”
“Yâni ben de müftümüz gibi, siz kadımız gibi rüşvet yiyor muşum, haram yiyor muşum. Deli zırvası işte.”
“Ehem, ehem, öhhö öhhööö, yav hay Allah beni öksürük tutttu biraz. Tamam tamam. Git bu zındığı, bu münâfıkı getirt ve tövbe ettir. İyi bir falakaya yatır. O çaldığı sazın içinde şeytanlar var. Bu meseleyi İstanbul’a, sultânımıza aksettirmeyelim.”
“Başüstüne kadı efendi hazretleri. Bence de o çaldığı sazın içinde şeytanlar var. ”
***
Reşâdiye’de zaptiye karakolundaki falakadan, işkenceden çıkıp sokağa bırakıldığında Âşık Dertli, çok zor yürüyordu. Tabanları falakadan dolayı kıpkırmızı, kan içindeydi.
Âşık Dertli, Bolu’nun Reşâdiye (Çağa) nâhiyesinin Şahnalar köyünden Ali Efendi’nin oğlu ozan İbrahim, köyüne doğru topallayarak yürürken bu türküyü söyledi:
Telli sazdır bunun adı
Ne ayân dinler ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde
Venedik'ten gelir teli
Ardıç ağacından kolu
Be Allah'ın sersem kulu
Şeytan bunun neresinde
Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde
İçinde mi dışında mı
Burgusunun başında mı
Göğsünün nakşında mı
Şeytan bunun neresinde
Dut ağacından teknesi
Kirişten bağlı perdesi
Behey insanın teresi
Şeytan bunun neresinde
Dertli gibi sarıksızdır
Ayağı da çarıksızdır
Boynuzu yok kuyruksuzdur
Şeytan bunun neresinde