Yılmaz Özdil'in yazısı şöyle:
"Montrö sinsi sinsi delinmeye çalışılırken, mavi vatan'ı savunan Atatürkçü amirallerimiz linç edilirken, saray medyası darbe palavrasını köpürtürken, dikkatinizden kaçmış olabilir. Haber yapılmayan haberi ben size anlatayım. Yunanistan, Osmanlı'ya karşı bağımsızlık savaşı başlatmasının 200'üncü yıldönümünü görkemli törenlerle kutladı.
Savaş uçaklarıyla şov yapılan Atina'daki askeri geçit törenine, İngiltere veliaht prensi Charles katıldı. “Batı medeniyetinin kaynağı Yunanistan'dır” diyen prens Charles, “200 yıl önce, 1821 yılında Osmanlı'ya başkaldıran Yunanistan'ın cesaretinden ilham alınması gerektiğini” söyledi. Çünkü… 15 Mayıs 1919. İzmir işgal edildi. Yunanistan, Truva Savaşı'ndan üç bin yıl sonra Anadolu topraklarına asker çıkarmıştı.
Megali İdea'nın ilk hamlesini gerçekleştirmişlerdi. Megali İdea… Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethedip, Bizans İmparatorluğu'na son verdiği günden beri hayalini kurdukları, “büyük fikir”di. Efsaneye göre, Bizans imparatoru Konstantin ölmemiş, mermerleşmişti, bir melek tarafından Türklerin adım atamayacağı bir mağaraya götürülmüştü, orada uykuya dalmıştı, bir gün, bir başka melek gelecek, imparatora kılıcını getirecek, onu uyandıracak ve imparator Konstantin de Konstantinopolis'i Türklerden geri alacaktı.
Yunan kilisesi tarafından kuşaktan kuşağa aktarılan, papazlar tarafından Yunan halkının beynine çivi gibi saplanan “büyük fikir” işte buydu! Megali İdea'ya göre, Bizans kültüründe sözü edilen toprakların tamamı, Helen uygarlığının mirasıydı, Yunanistan'ın hakkıydı. İzmir'in işgali sadece başlangıçtı. İstanbul yetmezdi, Ege, Trakya, Karadeniz yetmezdi. Büyük fikir'e göre, Anadolu'nun yarısından fazlası Yunanistan'ındı!
Yunan kralı Konstantin, bu duygularla İzmir'e geldi. Kordon'da karaya ayak bastı. Kendisini Aslan Yürekli Richard gibi hissediyordu! İngiltere'nin efsanevi kralı Aslan Yürekli Richard, 1190 yılında, Selahaddin Eyyübi'yle vuruşup Kudüs'ü almak üzere, üçüncü haçlı seferine katıldığında, şövalyelerden oluşan ordusuyla gemilerle yola çıkmış, İzmir'e gelmiş, Anadolu topraklarına bugünkü Kordon'dan çıkmış, ordusunun karargahını bugünkü Karşıyaka'da kurmuştu. Karşıyaka'nın o günkü ismi Cordelio'ydu. Aslan Yürekli Richard'tan geliyordu. Coeur de Lion'du. Yunan kralı Konstantin “arslan yürekli” lakabını taşıyan Richard'a özeniyordu, onu taklit ediyordu. İşgal kuvvetlerini güçlendirmek için 53 bin yeni asker getirmişti. Yanında kardeşi prens Andrea da vardı.
Prens Andrea sarayda el bebek gül bebek büyümüş olan tırışkadan prenslerden değildi, subaydı, kolordu komutanı olarak gelmişti. Sonrası malum… Vahşet sergilediler. 10 yaşındaki kız çocuklarımızın ırzına geçtiler. İki yaşındaki bebelerimizi süngülerin ucuna takıp, sokak sokak gezdirdiler. Bebelerimizi emzirmesinler diye, yeni doğum yapmış annelerimizin meme uçlarını kestiler, yaşadıkları yüzünden aklını yitiren kadınlarımız oldu, canına kıyan kızlarımız oldu. Çoluk çocuk camilere doldurup ateşe verdiler, diri diri yaktılar, pencerelerdeki demir parmaklıklara çocukların elleri yapışmıştı.
İnsanlarımızı devasa çukurlara doldurup, makineli tüfekle taradılar. Süngüyle gözlerini oydular. Kuyulara üst üste atarak, boğarak, ezerek öldürdüler. Kuran'ı Kerimleri parçaladılar, sayfa sayfa hela çukurlarına attılar. Şehitliklerimize dışkıladılar. Böylesine dehşet saçmalarının sebebi sadece Türk nefreti değildi, stratejik bir karardı, halkı korkutarak göçe zorluyorlardı, bölgeyi insansızlaştırıyorlardı, Türklerden boşalan yerlere Rum nufüs taşıyorlar, demografiyi değiştiriyorlardı, Batı Anadolu'yu Türk kimliğinden arındırıyorlardı.
Kan kusturdular. Ama, neticede kaybettiler. Ecel gibi peşlerine düştük. Kovalamaya başladık. Kaçarken daha da barbarlaştılar. Sivil halktan öç aldılar, akılalmaz katliam yaptılar. Her yeri yaktılar. Özel tahrip taburları vardı. Görevleri savaşmak değildi, imha etmekti. Gururla lakap takmışlardı. Kendilerine “şeytan taburu” diyorlardı. Üç bin kişilik kuvvetti, süvariydiler. Gazyağı ve dinamit taşıyan kamyonları vardı. Tulumba kullanıyorlardı… Çıkardıkları yangınların daha çabuk ve daha yaygın olması için, gazyağını bu tulumbalarla döküyorlardı. Esir alınan Yunan askerlerini sorguladık.
Hepsi aynı cevabı veriyordu. Şeytan taburu'nu prens Andrea yönetiyordu. “Her yeri yakın” emrini o vermişti. Hatta, bazı köylerimizi bizzat tutuşturmuştu. Prens Andrea çok gaddardı. Kendi askerlerine karşı bile acımasızdı. İzmir'den denize dökülenler arasındaydı. Yunanistan'a büyük bir utançla döndü. Uğradıkları bozgun nedeniyle ülkesinde vatan haini ilan edildi. Tutuklandı. İdama mahkum oldu.
Tam kurşuna dizilecekti ki, İngiltere devreye girdi, İngiltere'nin diplomatik girişimleriyle affedildi. Fransa'ya sürgüne gönderildi. (Andrea'nın hem babası hem ağabeyi Yunan kralıydı, kendisi de Yunan prensiydi ama, aslında hepsi Danimarkalı'ydı. Yunan kralı olan babaları, aslında Danimarka kralının oğluydu, İngiltere tarafından kukla olarak Yunan kralı yapılmıştı. Andrea'nın annesi Olga ise, Rus'tu, Romanov hanedanı mensubuydu. Yani aslında, Yunanistan'ı yöneten kraliyet ailesinde Yunan yoktu!)
Neyse… Fransa'ya sürgüne gönderilen prens Andrea'nın beş çocuğu vardı. Dört kız, bir oğlandı. Oğlunun adı Philip'ti. Philip, Yunanistan'da doğdu. İngiltere'de okudu. İngiliz Kraliyet Donanması'na subay oldu. İkinci Dünya Savaşı'na savaş gemisi komutanı olarak katıldı. 1947 yılında İngiltere tahtının varisi Elizabeth'le evlendi. Elizabeth 1952'de tahta geçti, kraliçe oldu. Philip de kraliçenin kocası oldu. Evet… Anadolu'da Türk kıyımı yapan Yunan prensi Andrea, bugünkü İngiltere kraliçesi'nin kayınpederiydi! Evet… İngiltere veliaht prensi Charles'ın dedesi, Türk köylerini bizzat ateşe veren, Yunan kasabı olarak anılan Andrea'ydı!
(Elbette affedeceğiz, elbette hep ileriye bakacağız, geçmişte yaşananlara kin gütmeyeceğiz, diplomatik ilişkilerimizi geçmişin acılarından arındıracağız ama, asla unutmayacağız.) Dedim ya, darbe palavrasını köpürtmekle meşgul olan sayın medyamız haber yapmadığı için dikkatinizden kaçmış olabilir.
Yunanistan'ın 200'üncü bağımsızlık yıldönümünü törenlerine İngiltere veliaht prensi Charles katıldı. “Batı medeniyetinin kaynağı Yunanistan'dır” dedi. “Yunanistan'ın cesaretinden ilham almamız gerekir” dedi. Montrö sinsi sinsi delinmeye çalışılırken, mavi vatan'ı savunan Atatürkçü amirallerimiz linç edilirken, tarikat-cemaat-zırcahil koalisyonu alkışlarken… Elalemin kendi tarihine nasıl sarıldığını, kendi köklerine nasıl sahip çıktığını gösteren, ibret verici bir törendi."