Tarih: 06.12.2023 20:46

SİVAS DIŞ SURU, KALE KAPILARI...

Facebook Twitter Linked-in

SİVAS DIŞ SURU, KALE KAPILARI, PAŞAKALESİ, TOPRAKKALE

 

Sivas Suru 

“Sivas (dış) kale duvarının şöyle bir yön izlediği görülmektedir:

Kale ardı Mahallesinin güneyinden başlarsak, batıya doğru Topraktepe’nin 500 mt. güneyinden batıya doğru, Kayseri Kapı, Emniyet Müdürlüğü Lojmanları, Halil Rıfat Paşa Mahallesi ve Ece Mahallesi’nin ortasından kuzeye doğru, Aydoğan Mahallesi 12. sokaktan yine aynı doğrultuda 11. ve 12. sokak kavşak noktasından kuzey doğuya doğru Doğumevi, aynı doğrultuda doğuya doğru küçük bir açıyla kuzey doğuya yakın bir açıyla (Güneye doğru) İnönü Mahallesi’nin ortasından devamla, güneydoğu’ya doğru Yiğitler Mahallesi 3. Sokağın bittiği yerin doğusundan, Ferhat Bostan Mahallesi 3., 10., 13., ve 17. sokakların kuzeylerinden Gülyurt Mahallesi’ne, oradan güneye doğru Mısmıl Irmak’a paralel bir hat ile Pulur Mahallesi 13. Sokağın kuzeyinden Kızılırmak Mahallesi’ndeki camiye ve batıya doğru Kale ardı Mahallesi” (Oğuz Ceylan, Sur ve Kaleleri ile Tarihte Sivas,  s.38). 

Timûr’un harâp ettiği aşağıdaki kale (sûr), düzlük arâzide yapılmış olup, fırdolayı çevresinin büyüklüğü, on bin beş yüz adımdır (Evliya Çelebi’nin “aşağıdaki kale” dediği yapı, o günkü şehrin hemen hemen tamamını çevreleyen surlardır. Bir adım, yaklaşık 75 cm. olduğuna göre, bu surların çevresi yaklaşık 8 km olmalıdır). 

“Surların bugün nereye tekabül ettiğini tarif edecek olursak; şehre Kayseri'den girişte Ticaret Odası tarafından başlayan hat Pulur Mahallesi'ne doğru Yenişehir'le adı geçen mahalle arasındaki yolu takip eden Murdar ırmağı geçtikten sonra Eski Sanayi’nin aşağısından yine aynı yolla kılavuz’a doğru kıvrılır. Burayı da çevirip hendeği besleyen Mısmıl Irmak’la ayrılarak doğuya doğru yönelir. Kılavuz ve Ali Baba Mahallelerini ihata ederek (çevreleyerek) şehri kuzeyden çevirip, bugünkü Mevlana Mahallesi'ni içine alır ve eski Öğretmen okulu olan Anadolu Lisesi’nin bulunduğu Kabakyazısı’nın aşağısından Numune Hastanesi civarından geçip Aydoğan Mahallesi’ni içine alıp dolanarak İstasyon Caddesi'nde İstasyon’un bulunduğu mevkie kadar gelip kavuşur” (Adnan Gürbüz, 16-17. Yüzyıllarda Sivas Kalesi, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu, C.I,  Sivas 1000 Temel Eser, Sivas, 2007, s. 19 ). 

“Kanunî Sultan Süleyman'ın Irakeyn seferi sırasında, 1534'te Sivas'a gelen Matrakçı Nasuh'un çizmiş olduğu minyatürde, Sivas'ta, bütün şehri çevreleyen bir sur ile iki iç kale görülmektedir. Yine, 1610 yılında Sivas'tan geçen Polonyalı Simeon şehrin iki hisarı ve kalesi (dış sur) olduğunu yazmaktadır. (…) 

Dış sura ait harabeler 19. yüzyılın ilk yarısında artık yok olmuşlardı. Aşağı Kale/Paşa Kalesi olarak isimlendirilen kalenin harabeleri de 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra tamamen yok olmaya yüz tutmuş olmalıdır. Zira 20. yüzyıl başında Paşa Kalesi'nden geriye sadece bir sütun parçası kalmıştır.  Yukarı Kale'nin ise duvar yüzleri 20. yüzyıl başına kadar gelebilmiştir. Şu anda ise her iki kaleden ve şehir surundan hiçbir iz kalmamıştır.

(…) Çevresi 10500 adım olan şehir suru haraptı. Üzerinde yer yer burç ve kuleleri olduğu görülen surun; batı tarafında Kayseri Kapısı doğuda Palaş Kapısı, yine doğuda Tokmak Kapısı, kuzeyde Can-Cun Kapısı ve Yıldız tarafında Sülpür Kapısı olmak üzere, beş kapısı vardı. Ancak sur harap olduğu için kapıya ihtiyacı yoktu. Şehir surunun içinde yer alan iki kale, birbirinden bir ok menzili kadar uzaktı. Şehrin güney tarafında bulunan Yukarı Kale, Çelebi Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Dört köşe, hendeksiz, yalın kat bir yapı olan ve toprak bir tepe üzerinde kurulan kalede iki kapı vardı; işlek kapısı kıble (güney) tarafına, aşağı şehre; daima kapalı tutulan diğer kapısı ise doğuya açılıyordu. Bu kalenin içinde 200 ev, bir cami, erzak ambarları, su sarnıçları, cephanelik, 40 kadar eski top bulunuyordu ve bu kale Paşa Kalesi’nden yüksekti. Şehrin ileri gelenleri Celâlî korkusundan bütün kıymetli mallarını Yukarı Kale'ye koyuyorlardı. Kale yüksek yerde olduğundan çıkması zordu. İç kaleyi yani Paşa Hisarını ise Timur harap etmeden önce, H. 586 tarihinde Sultan Alâeddin Keykubat, tamir ettirmişti. İki kat taş ile yapılan kalenin çevre uzunluğu 1500 adımdı. 20 kulesi ve 600 duvar dişi olan kalenin etrafını kuşatan alçak bir hendek vardı. Duvar yüksekliği 27 zirâ kadardı. Bu kalenin de iki kapısı vardı; biri kuzeye dağ yolu tarafına, şehzadelerin mezarlığına çıkardı; iki kat demir kanatlıydı, iç yüzünde Ağa dizdarı ve bekçiler otururdu. Diğer kapısı kıble tarafındaydı ve aşağı şehre açılırdı. Paşa sarayı bu kalede bulunduğu için Aşağı Kale Yukarı Kale'den daha güzeldi. Sivas'ta paşaların iç kalede oturması kanun gereği idi. Paşa isyan ederse, Yukarı Kale topları Paşa Kalesi'ni harap edebilirdi. Bu kalede 300 tane bağsız-bahçesiz, toprak örtülü evle beraber, bir hamam, bir cami, bir medrese ve on kadar dükkân vardı. Sivas'ta surun içinde kalan alanda toplam 6060 hane vardı. Bunların 4600'ü aşağı varoş içinde, bağsız-bahçesiz fakat suyu olan evlerdi. Şehirde bulunan 40 adet mahallenin bazıları; Ağca Yüke, Örtülü Pınar, Köhne Civan, Çarşı, Meydan, Oğlan Çavuş, Ağa Değirmeni, Bezirci Tarlası, Bıldır Pazar, Şıh Çoban, Kale Ardı, Hacı Zâhid, Ulucâmi, Pulurtepe'ydi. Kayseri Kapısı Mahallesi Ermeni mahallesiydi; burada ayrıca bir Rûm mahallesi de vardı.

(…) Dış surun çevrelediği alanın büyüklüğünü hesaplamak için, bu konuda yegâne kaynak olan Evliya Çelebi'nin verdiği bilgi kullanılabilir. Evliya Çelebi’nin hesabına göre dış surun çevresi Paşa Kalesi'nin çevre uzunluğunun 7 katıdır. Gabriel, bir adımın uzunluğunu 60 cm. kabul ederek Paşa Kalesi'nin çevresini 900 m. olarak hesaplamıştır. Gabriel'in hesabına göre, Paşa Kalesi'nin içinde kalan alan 4,5 hektar büyüklüğünde olmalıdır. Paşa Kalesi'nin alanı 4,5 hektar büyüklüğünde kabul edilirse, dış surun çevrelediği alanın 31,5 hektar büyüklüğünde olması gerekir.

Kale kapıları 

(…) Dış sur üzerinde kaç kapı olduğu ve bu kapıların konumlarının tespitine gelince; Sivas Gök Medrese'sinin 1280 tarihli vakfiyesinde beş ayrı kapı ismi yazmaktadır: Kale, Sultan, Tokat, Çarşı ve Kayseri. Bezmu Rezm'de adı geçen kapılar şöyledir: Meydan, Kayseri, Erzincan, Subaşı ve Ahmedek. Timur'un istilası sırasında şehri gören Şerefeddin Yezdî'ye göre şehrin yedi kapısı vardı ve birinin adı Irak Kapısıydı. Matrakçı'nın minyatüründe dört kapı görülmektedir. Evliya Çelebi'de geçen beş kapının ismi yukarıda belirtilmişti. Gabriel'e göre şehrin altı kapısı vardır: doğuda Palash (Palas) ve Tokmak kapıları, kuzeyde Can-Cun ve Salpur kapıları ve batıda Kayseri Kapısı. Gabriel bir kapının ismini ise tespit edememiştir. Tanyeli şehrin 13. yüzyıl görünümünü canlandırdığı krokiye 7 kapı yerleştirmiştir: Sultan, Kale, Malatya, Çarşı, Erzincan, Tokat ve Kayseri kapıları. 

Ömer Demirel ise şehrin kapılarını şöyle konumlandırmıştır; şehrin batısında Kayseri yolu üzerinde Kayseri Kapısı, doğuda, halk arasında Bağdat denilen Palas ve Tokmak (Erzurum) kapıları, kuzeyde Yıldız tarafında Şalpur (Tokat) ve Cancun kapıları. 

Uzunçarşılı-Ergüder Sivas'ta bulundukları sırada kapı mevkilerini şu şekilde tespit etmişlerdir:

‘Kayseri, Erzurum, Bağdad kapı mevkileriyle, Tokmak Kapı, Deli Kapı mahalleleri ve bir de Kale Kapısı mevkii.... Bir de Tokat şosesinin başlangıcında Tokat kapısı varmış. Bezm-u Rezm, Kadı Burhaneddin Ahmed’e karşı düzenlenen bir suikasten bahsederken bu kapının adını anmaktadır’.

‘Şimdi Sivas'ta saat kulesinin bulunduğu eski kale eteğinden Kayseri'ye doğru açılan caddenin iki tarafındaki mahalleye Kayseri Kapısı denilmektedir.

Hükümet önünden başlayarak şehrin tam ortasından geçen büyük cadde Kepçeli denilen yerde ikiye ayrılır: Birisi Malatya'ya doğru gider. İşte bu yolun başlangıcına Bağdat Kapısı denir. Kepçeli'den batıya doğru ayrılarak Gazi Abdülvahhab türbesinin önünden geçip Koçhisar, Zara kazalarına giden yolun Kepçeli'den itibaren başlayan kısımdaki yere de Erzurum Kapısı denilmektedir.’ 

Sivas dış surunun içinde yer alan iki kaleden birinin, Topraktepe olarak bilinen doğal tepede kurulmuş olanının, konumuna istinaden “Yukarı Kale” ismiyle anıldığı anlaşılıyor. Bu kalenin Selçuklu dönemi eseri olduğunu gösteren kanıtlar vardır. 

Diğer kale üç farklı şekilde isimlendirilmiştir. Düzlükte kurulmuş olmasına istinaden Aşağı Kale; paşaların oturduğu saray bu kalenin içinde olduğu için Paşa Kalesi ve son olarak da İç Kale. Bu kalenin Türk öncesi döneme ait bir yapı olduğu ileri sürülmektedir. Paşa Kalesi aslında normal bir kaleyken, Türk dönemindeki kentsel gelişme sonucu yerleşme alanının ortasında kalarak bir iç kale durumuna gelmiştir. Paşa Kalesi'nin yeri şimdiki Şifaiye, Buruciye, Çifte Minare, Mahmud Paşa Cami ve hamamının bulunduğu mevkidedir. Bu kale isimlerinin halk arasında, geçen yüzyıla kadar kullanılmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Mesela 1838 yılında Sivas'tan geçen Eugene Bore şehirde Yüksek Kale ve İç Kale adında iki kale bulunduğunu bildirmektedir” (Serpil Sönmez Yılmaz,  Osmanlı Klasik Çağında Sivas, s. 23-36).

 Kale ve surlar tasvir edilecek olursa, kuzey, doğu ve güney tarafları şehrin ırmaklarıyla beslenen bir hendekle çevriliydi. Batı tarafına uzanan dağ silsilesi bu yönde hendeğe ihtiyaç hissetmemiş olsa gerektir. Bir başka sebep de yükseklik farkı sebebiyle buralara açılacak hendeğin suyla doldurulmasının müşkilatı (zorluğu)  da düşünülebilir. Zira şehre kuzeyden giren suların batı tarafına aktarılması zor görünmektedir.

Surların uzunluğunu Evliya Çelebi 10500 adım olarak zikreder ki, bu tespit başka seyyah ve araştırıcılar tarafından da paylaşılmıştır. Bu ise takriben 8 km.yi bulmaktadır. Surlar yapı itibariyle kesme taş yanı sıra, Horasan yani toprakla ve taşla doldurulmuş bir yapıya sahipti. 

(…) Bu istihkâmın Osmanlı hâkimiyeti müddetince Celali isyanlarına karşı da kullanıldığı fakat hem dışa taşan mahalleler hem de bakımsızlık yüzünden istenilen tahkimatı sağlamadığı görülebilir.

 “Kale kapılarının ise 5 veya 6 adet olduğu üzerine ihtilaf vardır. Tahminen bu 6. kapı sonradan açılmıştır. Batı tarafında Kayseri Kapı, güneyde Palas Kapısı, doğuda Tokmak Kapı, Kuzeyde Cancun Kapı, yine kuzeyde Şalpur Kapısı zikredilir. Albert Gabriel, ismini zikretmemekle beraber kuzeybatı istikametinde bir başka kapıya daha işaret eder. Kapıların bugünkü mevkilerini ifade edecek olursak; Kayseri yolu üzerinde Kayseri Kapı, Eğriköprü’ye bağlanan Palas Kapı bu yol Bağdat’a ulaşmaktadır. Bugün Organize Sanayi tarafına giden Erzincan yolu üzerinde Tokmak Kapı, Kılavuz’dan Yukarı Tekke’ye uzanan Cancun Kapı, Ethembey Parkı’ndan Tavra Deresi’nden Niksar Yolu’na bağlanan yol üzerinde Salpur Kapı bulunmaktadır. İsimsiz 6. Kapı kuzeybatı yönünde görünür ve takriben Aydoğan tarafına açılmaktadır.(...) 

İç Kale/Paşa Kalesi 

“İç Kale, kale-i atik namıyla bilinen eski kale halen şehrin merkezinde bulunan  Hükümet Meydanı’nın ortasından başlayıp Selçuk Parkı istikametine doğru uzanır. Burası Beylerbeyinin oturduğu paşa sarayını, Kale Cami adıyla bilinen Mehmed Paşa Camiini, üç büyük Selçuklu devri medreselerinden Buruciye, Şifaiye ve Çifte Minare Medreselerini ve şu an sadece temelleri bulunan Kale Hamamı’nı içine almaktadır. Muhkem bir yapı olmakla etrafında hendeği olduğu Evliya Çelebi tarafından zikredilir. Duvar yüksekliği surlardan yüksek olup 27 zira olarak rivayet edilmiştir. İki kapısından biri güney istikametinden Hükümet Meydanı’na bugünkü Atatürk Caddesi’ne ve oradan Bağdat Yoluna açılmaktadır. Diğer kapısı kuzeye Kabakyazısı  tarafına açılır ki bu istikamette 17. Yüzyılda “Şehzadeler Mezaristanı” adı verilen en yakın zamana kadar da mezarlık olarak kullanılan alan yer almaktadır” ( Adnan Gürbüz, “16-17. Yüzyıllarda Sivas Kalesi”, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu, C.I, s.20-21).

“Paşa, yani vali, Aşağı Kale’de oturduğu için bu kısım daha önemli idi. Aşağı Kale'ye Corpus’tan göz atalım: "İki kapısı vardır. Biri kuzeyde, dağ yoluna açılır. Orada prens (şehzâde) mezarlığı bulunur. Bu, demirden yapılmış çiftli bir kapıdır. Kumandan (Dizdar) ve nöbetçiler iç tarafında görevlerini yaparlar, diğeri güneye açılır ve aşağıdaki şehre gider. İçeride çatılan topraktan, kasvetli (sıkıcı) görünüşlü hiç bir yeşilliği olmayan 300 ev vardır.

Paşa sarayı bu kalede bulunur. Eskiden ihtişamlı bir saraydı. Yönetici Murtada (Murtaza) Paşa çok sayıda oda, büro ilâve ettirdi. Bu kalede bir cami, bir hamam, bir medrese ve 10 dükkân vardı.

Aşağı Kale, Yukarı Kale'den daha zengindi. Paşa, birincide oturduğundan haftada 4 defa tören yapılır, bu törene pek çok kişi gelirdi” (Oğuz Ceylan, Sur ve Kaleleri İle Sivas, s.57).

Toprak Kale: 

“Kale-i Cedid nam-ı diğer Yukarı Kale ya da Toprak Kale, dolgu toprak tepe üzerine inşa edilmiş sade bir yapıdır. Toprak Kale’nin Kale-i Atik’e bir ok atım mesafede olduğunu ve Çelebi Mehmed devrinde inşa edildiğini Evliya Çelebi ifade etmektedir. Bugün, kale olarak bilinen mevki burasıdır. Albert Gabriel ise Timur istilasında yıkılmış kalenin Fatih devrinde yeniden inşa edildiğini söyler. Dörtgen şeklinde iki kapılı basit bir hisar olup yüksekte olduğu için hendeğe ihtiyaç duymayacak bir yapı olduğu bilinmektedir” ( Adnan Gürbüz, “16-17. Yüzyıllarda Sivas Kalesi”, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu, C.I, s.22)

 “Tawernier (Jean Baptiste) de Yukarı Kale hakkında şu bilgiyi vermektedir: ‘Şehrin içinde bulunan iki kale, mevkiilerine göre yukarı ve aşağı kale adlarını taşırdı. Tepe üzerindeki kale (Toprakkale) yıkılmış bir vaziyette olup içinde Türk ve Ermenilere ait 40-50 hane vardı. Bu kaleden akşam saat 11'de ve gece yarısından sonra olmak üzere günde iki kez davul çalınırdı. Paşa, şehre geldiğinde bu kaleden selam topları atılırdı.’

Mordmann'la aynı yıllarda Anadolu’yu gezmiş olan F. Amswort ise kaleler ve surlar konusunda şunları yazmaktadır. "iki kentin eski duvarları artık yok, fakat değişik çağa ait kalenin harabeleri vardır. Birinin yapımı Pontus krallarına kadar uzanır. Romalılarca eski harabelerin yerine yeniden yapılıp sağlamlaştırılan kale, Müslümanlarla yapılan savaşta yıkılmıştır. Diğeri de açıkça, Türk dönemlerine ait olduğu belli olan daha kaba yapılmış olandır. " (Oğuz Ceylan, Sur ve Kaleleri ile Tarihte Sivas,   s.51).  

“Toprakkale ise, 16. yüzyılda Sivas merkezinde bir küçük kale ve zindanın bulunduğu bir yerdir. Burada aynı zamanda tutukluların sorgusu da yapılırdı.(…) 

Toprakkale, Sivas şehrini bütünüyle içine alan Sivas kalesi içindeki iki küçük kaleden biridir. Bu kalelerden diğeri ise Paşa Kalesi’dir. Paşa Kalesi’nde Sivas valileri otururdu. Paşa Kalesi’ne bir ok atımı uzaklıkta olan Toprakkale ise kırk metre yükseklikte bir tepenin üzerine kurulmuştu. Burada iki yüz kadar koğuş, bir cami, zahire ambarı, su sarnıcı ve cephanelik dışında, şehrin zenginlerine ait değerli eşya ve paraların saklandığı küçük evler ve tutukluların kapatıldığı bir zindan bulunuyordu. İbrahim Aslanoğlu tarafından derlenen söylencelerde Pir Sultan’ın sorgusunun Hızır Paşa tarafından Paşa Kalesi’nde yapıldığı ve Toprakkale’ye hapsedildiği anlatılmaktadır. Bu anlamda Toprakkale’nin Pir Sultan’ın yaşamında -Rum eyaleti Alevi-Bektaşi toplumunun yaşamında da denilebilir-önemli bir motif oluşturduğu açıktır” (Ali Haydar Avcı, Osmanlı Gizli Tarihinde Pir Sultan Abdal ve Bütün Deyişleri, Nokta Kitap, İstanbul, 2008, s.334).

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —