Tarih: 04.11.2022 16:23

SİVAS'a Elektrik Geldi!

Facebook Twitter Linked-in

SİVAS'A ELEKTRİK GELDİ!

Birinci Cihan Savaşı'nın başladığı yıl olan 1914 senesinde Doğu Cephesi'ndeki birlikleri teftişe gitmek üzere yola çıkan Enver Paşa ile erkânı, bir müddet Sivas'ta kalırlar.

Günümüzde Belediye Çarşısı'na girilecek merdivenlerin olduğu yerde bulunan ahşaptan yapılmış iki katlı tümen binasında misafir edilirler.

O zamanlar Sivas'ta bulunmakta olan Alman askeri personel tarafından tümen binası ile Aliağa Camisi'nin alt başında yani Mundar Irmak yönünde bulunan Aliağa Değirmeni'ne elektrik kabloları çekilerek Kazıklık dediğimiz bölgeden gelen değirmen suyunun gücünden faydalanarak üretilen ilk elektrik ile Tümen Binası aydınlatılmıştır.

Öyle anlatılır ki: "Tümen Binası ile Sarayın önü sabahlara kadar şam şam şakılayıp aydınlanırken, şehrimiz de ilk kez 1914 yılında elektrikle tanışmış oldu."

1934 senesinin 11 Mart akşamı Sarayın önünde düzenlenen sade bir törenle şarteller indirildiğinde, Sivas'ın şehir hayatına elektrik kesin bir şekilde girmiş oluyordu.

O zamanlar ailedeki gençlerin evlerine elektrik alma heves ve isteklerine karşı çıkan bazı dediğim dedik yaşlılar, gaz lambası alışkanlığını terk etmemek üzere kendilerine göre gerekçeler ileri sürüyorlardı.

Mesela, "Be yahu, bu alaktirik denilen meret insanı çarpıyormuş, bu yaştan sonra bu gavur icadına çarpılıp da ağzım yüzüm, elim ayağım çarpık mı gezeyim sızlanmalarına, gençler la havle çekip bıyık altından gülerler, yok bire baba, çarpılma dediğin senin zannettiğin evliya çarpması falan değil, bunun her tarafı emniyete alındığı için hiçbir tehlikesi yoktur, sözleriyle iknaya çalışır, velakin, ikna pek kolay olmazdı."

Mahallelere yer yer ağaç direkler, teller çekilir, bazı sokakların köşe başlarına dikilen direklere ikinci bir direkle destek için payanda verildiğinden halk buna "çatal direk" derdi. Çatal direğe yakın olan evlerin yaşlı kadınlarına bu övünç vesilesi olur, eşe dosta: "Bizim kapının önüne de dikildi?" der, bilmeyenlere evlerini tarif ederlerken de: "Tam kanatlımızın (çift kapı) önünde çatal direk var." derlerdi.

Mahallelerde yeniliğe onay veren büyüklerin izni ile hali vakti yerinde olan aileler, evlerine konaklarına elektrik alıp çağın aydınlığından yararlanırlardı. Bazı aileler ise tutucu ev büyüğünün: Bu gâvur icadı ben evime sokup da günaha girmem!" itirazına, "Peki der." Ev halkı ileriki günlerde elektik almak için fırsat kollamaya başlardı.

Yıllar önce Kaleboynulu (Kaleardı Mahallesi) komşumuzun rahmetli Eyce Hala anlatmıştı: "Oğul, gonu gomşumuzun çoğu evlerine alatirik aldıktan neçe sonları gaynatamı zor güç ikna edebildik de, şu gördüğün hülülüğümüze (O zamanlar malzemesi kerpiç ve çamur olan; genelde fakir ailelerin oturdukları, iki göz odadan ibaret, toprak bacalı, toprak tabanlı, samanla karışık, çamurla sıvalı meskenlere hülülük denilirdi.) alatirik alabildik. Ama akşamları alatirik lambasını yaktığımız zaman rahmetli gaynatam: "Ben bu gâvur icadına bakıp da günaha girmem!" der, şapkasının tereğini gözlerine kadar indirip de uyurdu. Bu gülünç hali epey zaman devam ettikten neçe sonraları huysuz gaynatamın inatçı damarı yavaş yavaş yumuşadı da şapkasını düzgün örtmeye başladı.

1934 senesinde 'Paşafabrikası'na' elektrik santrali kurulduktan sonra, büyüklerimiz; burada yapılan santralin, su gücünden elde edilen elektriği, ip ince tellerle, ta Paşafabrikası'ndan evlerinin içlerine kadar nasıl getirileceği, böyle bir şeyin nasıl mümkün olacağı, konusunda akıl sır erdiremediklerini anlatırlardı.

Biz çocuklarsa, ağızlarımız yarı açık bu konuşmaları merakla dinler, içimizden büyüklerimize hak verirdik. Neçe sonraları mahallemize ağaçtan direkler dikilip, teller çekilmesini, ampul dedikleri armuda benzeyen cam şişelerin direklerin tepelerindeki eğri borulara monte edilmelerini merakla izlerken, günlük oyunlarımızı tamamen terk etmiştik.

Nihayet bahar mevsiminin ilk aylarında tellere cereyan verilip direklerdeki lambaların yanacağı söylendi. O gün merak ve heyecanla akşamı zor ettik. Mahallemizdeki ahalinin hemen hemen tümü dışarıda, gözlerimiz ise sırayla dizili direklerin tepesindeki ampullerde! Önce en uzaktaki yani Paşafabrikası'na yakın olan direkteki lambanın yanacağını, sonra diğerlerinin sıra ile yana yana mahalleye kadar geleceğini düşünürken, lambaların tümünün bir anda yanıp mahalleyi tahmin edemediğimiz bir parlaklıkla aydınlatması bizleri hem korkutmuş, hem de sevindirmişti.

O akşam mahalleli geç saate kadar evlerine girmeyip Sivas'ın elektriğine kavuşma mutluluğunu bir bayram coşkusuyla yaşadı. Biz çocuklar ise bu yeniliğe alışıncaya kadar epey bir zaman elektriğe çarpılma korkusuyla tellerin altından, direklerin yanından besmele çekmeden geçemez olmuştuk!

22.10.1939 tarihinde Cer Atölyesi (Tüdemsaş) işletmeye açıldıktan sonra atölyenin kendi santralinde ürettiği cereyanı şehrimizin büyük bir bölgesini aydınlatmaya başladı…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —