Yahya Kemal’in şiirlerinde mevsimlerle ömür arasında güçlü bir bağ vardır. Şairin ‘Viranbağ’, ‘Şarkı’, ‘Ses’, ‘Vuslat’ isimli şiirleri aşkların mevsimi, ‘Yaz’, ‘Eylül Sonu’, ‘Bedri’ye Mısralar’, ‘Sonbahar’ ve ‘Mevsimler’ gibi şiirleri ise adeta gençliğin bir daha geri gelmeyecek günlerine veda dizeleri gibidir…
İnanıyorum ki Yahya Kemal’e şiirin uhrevi iklimini yaşarken, Vivaldi’nin mevsimlerine uğramak başka bir güzelliğin şiirini yaşatacaktır.
Mesela bir Sonbahar ikindisinde “Dört Mevsim”in Sonbahar ve Kış bölümlerini dinlerken ormanda yürüyüşe çıkmış, ağaçların dallarından düşen turuncu sarımtırak yaprakların yüzünüze dokunduğunu hissedersiniz.
Sadece Vivaldi değil elbette Bach, Beethoven, Handel, Schubert, Rahmaninoff ve Chopin dinlemek de tıpkı çağlayandan aşağıya akan suyun o muhteşem güzellikteki kristal şekillerin yarattığı dinginliği hissetmek gibi bir şeydir…
Vivaldi ve Bach Barok dönemin iki dehasıdır. Vivaldi adeta bir nehir gibidir, her daim yüreğinizi fethederek akar ve yaylıların kralıdır. Bach ise bir okyanustur ve Klasik müziğin zirvesidir.
Bilindiği gibi “Dört Mevsim” İtalyan besteci Antonio Vivaldi tarafından keman için bestelenmiş dört konçertodan oluşan bir eserdir. Dört Mevsim, Vivaldi’nin en ünlü eseri olmakla birlikte, aynı zamanda Barok müzik ve klasik müzik repertuarının da en ünlü örneklerindendir.
Özgün içeriğe sahip konçertoların her biri, adını aldığı mevsimin özelliklerini yansıtır. Örneğin “Kış”, yüksek perdeden notalarla çalındığı halde, “Yaz” kendisinin “Fırtına” olarak da adlandırılan son bölümünde adeta bir fırtınayı çağırır.
Vivaldi’nin “Kış”nın ilk kısmı, keman geçitleri olan pencerelere adeta ayaz desenler çizer. Öyle ki orkestra sesinde, kış resimlerinde doğal bir drama var. İlk bölümün melodisi dinleyicide gerçekten bir kış teknesinin sudaki sesini duyumsatır. “Kış”nın ikinci kısmındaki kemanın nazik sesi, ısı, barış ve huzur atmosferini yaratır. “Kış”ın üçüncü bölümde ise dram vardır, ama aynı zamanda bahar umudu vardır. Kısacası umut, iyimserlik ve bahar hasreti…
Kışın, gecelerimizi örten beyaz atlası ile tanışmamıza günler var, ama Sonbahara Yahya Kemal’in ‘Sonbahar’ şiiriyle veda edebiliriz…
/Fani ömür biter, Bir uzun Sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.
Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir.
Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir;
Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere.
Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere.
Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur.
Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu;
Bir başka musikiye geçiş farz eder bunu.
Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline,
Benzer cihana gelmeden evvelki haline.
Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya:
Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı;
Fark etmez anne-toprak ölüm maceramızı./
MEHMET OCAKTAN/KARAR