SÖYLEŞİ...

SÖYLEŞİ...

...

Yaşar Elmas: Temel felsefemiz bu ülkenin insanlarının hikâyesi

 

Yaşar Elmas: Temel felsefemiz bu ülkenin insanlarının hikâyesi

  • Öğretmen ve tiyatrocu aynı zamanda Oyunbozan Atölye’nin kurucusu ve sanat yönetmeni, Yaşar Elmas Bey ile tiyatro, milli tiyatro ve tiyatroda yerli eserler sorunu üzerine kısa da olsa söyleşi yapma imkânı bulduk.

Yaşar Bey merhabalar, okurlarımızın sizi daha iyi tanımları için bize kendinizden söz eder misiniz?

1969 yılında Afyon’da doğdum. İlk, orta ve lise tahsilimi Afyon ve Isparta’da tamamladım. Giresun Eğitim Fakültesi mezunuyum. Halen öğretmenliğe devam ediyorum.

Tiyatro ile ne zaman, nasıl tanıştınız? Şiirden tiyatroya nasıl bir yolculuk sizinki?

Lise yıllarında üstadın İbrahim Ethem oyunuyla ciddi anlamda ilk sahne deneyimimiz başlamış oldu. İmam hatipli olduğumuz için biz hep “dava” peşinde koşan ve vatana feda olacak olan birer “fedailerdik”. Şiirler yazdık. Okul gazetesi ve dergileri çıkardık. Futbol ve voleybol takımlarında diğer liselere şehri dar ettik... Aslına bakarsanız, tamamen insan özüyle yaşanmış çocukluğa bağlıyorum ben bu yolculuğu. Toprak, kurt, kuş, ağaç ve börtü böcekle geçen çocukluk yıllarında sadece merak ederdim. Elektrik ve televizyonla tanışmamız 7-8 yaşlarıydı sanırım. “Hep, hep nasıl oluyor da oluyor?” sorusunun peşinden gittim. İzlemek ve onaylamak yerine kim, bunu nasıl yapıyora takıldım. İlk şiirimi orta birde yazmıştım. İlk sahne deneyimim de lise yıllarındaydı. Sonra üniversitede 5 sayı süren NEV / BAHAR adlı edebiyat dergisini çıkardık. Zamanın şartlarını düşündüğünüzde NEV/BAHAR taşra imkânları dikkate alındığında çok iyi bir yerdeydi.

Tiyatro sizin için ne anlam ifade ediyor?

200 yıllık kayıp Zümrüdü Anka... Tanzimat zamanında ecnebi memleketlerine giden bir tane kökü bu toprağa bağlı “adam” yok muydu kardeşim? 100 yıllık devlet ve şehir tiyatroları arşivine bakın bir tane “yerli” oyun bulabilecek misiniz? Yerli oyun dediğiniz sahne performanslarına bir bakın neler anlatıyor? Bu ayıp, bu ülkeye yeter de artar bile.  İşte biz, bu yenilgiyi duyurmak ve biz buradayız, demek için yola koyulduk.

OyunBozan Atölye’den bahseder misiniz? Bu zamana kadar neler yaptınız?

Yukarıda da bahsetmeye çalıştığım gibi sahne sanatlarında yeniden oyun kurmanın kısa zamanda mümkün olmadığını anladığımızda hiç olmazsa oyunları bozalım, sonra kendi oyunumuzu kurarız hesabıyla Oyunbozan Atölye ile bismillah deyip kollarımızı, gönlümüzü ve kalbimizi bileyledik. Deneysel Çanakkale ve Sarıkamış hikâyelerini sahneye taşıdık. Mustafa Kutlu ve Rasim Özdenören’den hikâyeler sahneye taşıdık. Temel felsefemiz bu ülkenin insanlarının hikâyesi...

Bütün çalışmalarınızda milli / yerli vurgusu var. Biraz da bunu konuşalım istiyorum. Size göre Türk tiyatrosu hâlâ Batılı izler mi taşıyor ki, böyle bir vurgu ihtiyacı hissettiniz?

Öncelikle “Türk tiyatrosu” diye bir kavramının varlığını tartışmalıyız bu sorunun salahiyeti açısından. Bugün Türkiye sahnelerinde sahnelenen bütün oyunlara bakın. Türk tiyatro üslubu diye bir şeyden söz edebilir miyiz? Gerek oyunculuk ve gerekse eser olarak tamamen takıntılı ve aşırı ağdalı monolog ve diyaloglar, kötü ve çirkin Avrupa ya da Rus tiyatro oyunculuk öykünmeleri... Türk tiyatro üslubunun olmadığı bir yerde bu sorunun hükmü yoktur. Bizim birinci ve asli işimiz bu ülkenin çocuklarının hikâyelerini sahneye taşımaksa diğeri de kendimizce yerli bir üslup oluşturabilme çabasıdır.

Türk tiyatrosunda yerli eser sorunu hakkında neler söylemek istersiniz?

Artık yeter, diyoruz kardeşim! Bu ülkenin sahnelerinde bu ülkenin hikâyelerini seyretmek istiyoruz. “Bu ülke” ile demek istediğim de aslında gönül coğrafyamızın sınır tanımadığı bir buçuk milyardan fazla insanın öyküsüdür. Anadolu irfanıdır. Bu bağlamda bir tane örnek var mıdır mesela? 5-6 yıl önce tiyatromuzun broşürünü bir devlet tiyatrosu müdürüne takdim ettiğimde inceledi, baktı. Sonra bana döndü dedi ki: “Eee hani burada Dostoyevski, Biret, Gogol’un vb. oyunları yok!” O şahsa dediğim gibi demek isterim ki; bir gün Londra, Paris ya da Los Angeles’ın o görkemli sahnelerinde Itri‘nin ya da Fuzuli’nin hayatını ya da Mustafa  Kutlu’nun hikayelerini izlersek, söz hocam, biz de oynarız Şekspir’den bir oyun.

Mustafa Kutlu ve Rasim Özdenören gibi önemli iki hikâyecimizin eserlerini sahneye taşıdınız. Edebi eserlerin sahneye ve ekrana uyarlanması konusunda neler düşünüyorsunuz? Sizin bu konudaki kıstasınız nedir?

Kıstas şudur: İyiyi ve iyiliği öveceksin, öne çıkaracaksın. Anadolu irfanı bu anlamda uçsuz bucaksız bir orman… Edebiyatta baş aktörlerimiz var. Onların eserlerini acilen ve ivedilikle tiyatro repertuarına kazandırmalıyız. Ekran ve sinema, tiyatroya göre daha avantajlı. Söyleyeceklerinizi daha rahat söyleyebiliyorsunuz. Ama sahne sanatları (tiyatro)  çok emek ve disiplin istiyor. Devlet ve sponsor desteği de şart.

Uzun bir süre Sivas’ta faaliyet gösterdiniz. Taşrada tiyatroya ilgi nasıldı, umduğunuzu buldunuz mu?

Taşrada çözüm üretmek imkânsız. Bu iş İstanbul’da biter. Oradan da taşraya yayılır. Çoğu taşra belediyeleri yılda bir değiştirdikleri kaldırım taşları kadar, sanat ve edebiyata mesai ayırabilecek yetkinlikte değiller. Çünkü oturdukları koltukları hak ettiklerinden değil, siyasi ilişkilerle aldıkları için bu işin çözümü taşrada mümkün görünmüyor.

Türk tiyatrosunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Önce “Türk tiyatrosu” kavramının içinin dolması gerekiyor. Ama bunu kim, nasıl ve hangi niyetle yapacak?  Bu bir devrim ister. Zihinsel dönüşüm ister. Süre ve yol haritası ister. Ehil ve mahir ellerde sabırla ve sebatla yoğrulmak ister. Açıkçası ben kısa vadede bir çıkış görmüyorum.

Geleceğe dair planlarınız nelerdir?

Bir gün bu ülkenin devlet ya da şehir tiyatrolarında Mustafa Kutlu’dan,  Rasim Özdenören’den, Sadık Yalsızuçanlar’dan, Nazan Bekiroğlu’ndan vb. hikâyeler izlemek isterim.

Yapmak isteyip de yapamadıklarınız, içinizde ukde olarak kalan var mı?

Evet var. Mesela; Fahreddin Paşa’nın Hicaz aşkı, Kerbela’nın hikayesi ve bir 28 Şubat hikayesi anlatmak istiyorum ömrüm vefa ederse.

“Kültürel iktidar” meselesi hakkında neler söylemek istersiniz?

İstersen o topa hiç girmeyelim. Eskiden İngilizlere 7-0, 8-0 mağlup olduğumuzda bile şerefli mağlubiyet, diye manşet atardı gazeteler. O hesap. Kültürel iktidarın ışığı görünürse bir gün, zaten bu ülke oyunları bozup kendi oyununu kurmuş olacaktır.

Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Kalbimizi güzelleştirmenin yollarını aramak ve bulmak birinci önceliğimiz olmalı. Bunun da en kestirme çözümü sanat ve edebiyattan geçiyor. Bu işe el atabilecek arkadaşlar sıkı sıkı sarılmalı ipe.

Bizi kırmayıp söyleşi ricamızı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz

Ben teşekkür ederim bu imkân için.

 

Röportaj: Rasim Kırlak/DÜNYABİZİM



Anahtar Kelimeler: SÖYLEŞİ...