Taliban’nın “İyiliği Emretme, Kötülüğü Men Etme Bakanlığı” böyle bir karar almış.
Biliyorsunuz bu bir ayet-i kerimedir. Kuran’ın bu ayetini Taliban doğru mu anlıyor? Nasıl anlamalı?..
Taliban geçenlerde müzik aletlerini parçalamıştı, bazı fetva kitaplarında Peygamberimiz zamanında bulunmayan müzik enstrümanların günah olduğu yazılıydı…?
Taliban geçen Ağustos’ta kadınların yanlarında erkek refakatçi olmadan uzak mesafeye seyahat etmelerini yasaklamıştı. Doğrusu, böyle bir hadis de vardır; öyleyse Taliban doğru mu yapıyor?
DERİNLERDEKİ SORUNLAR
Taliban’ın bu akıl almaz uygulamaları, inanmış bir Müslüman’ın önündeki zihniyet sorunlarını yansıtıyor: Dinî metinleri 21. Yüzyılın hayat şartlarında ve bilim boyutlarında nasıl anlayacağız?
Hele de kelam ve felsefe sorunları… İlahiyatçı Prof. Metin Özdemir hocamız, tarihteki Kelamcıların düşünme tarzını şöyle yazıyor:
“İnsandan çok Allah’ın zâtı ve sıfatlarıyla ilgilenmeye başlayınca, insanın özgürlük, yaratıcılık, özgüven ve hür teşebbüs gibi temel ihtiyaçlarını karşılama ve yetilerini güçlendirme noktasında yeni ve güçlü adımlar sergileyemediler. Böyle olunca da Müslüman dünyanın bireyleri büyük ölçüde özgüvenlerini kaybetti ve bunun sonucunda tamamen Batı’yı taklit etmeye ya da bütünüyle ondan nefret duymaya yöneldi.”
Derinlerdeki bu felsefi sorunların 21. Yüzyılda bile politikacılar tarafından güç toplamak için nasıl istismar edildiği de apaçık ortada…
Özdemir hocamız haklı olarak “insan merkezli bir kelam”a ihtiyaç olduğunu belirtiyor. (Eski Yeni, Anadolu İlahiyat Akademisi Araştırma Dergisi, Güz 2014, s. 23)
Görüyorsunuz, problem ne kadar derin ve yeni bir tefekküre ihtiyaç ne kadar büyük!
DİN VE TARİH
Bugün alçı mankenlerin kafasını koparan Taliban, 2001 yılında, Afganistan’ın Bamlyan bölgesindeki antik Buda heykellerini topçu atışlarıyla tahrip etmişti!. O heykelleri antik eser değil, “put” olarak görüyordu! Bütün problem buradadır; “tarihî” olanla “dinî” olanı ayıramamak, tarihi din sanmak…
Başka bir deyişle, tarihi kutsamak, tarihe laboratuvar gibi bakamamak…
Böylece dinimizi eski çağlara mıhlıyorlar.
Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin köleliği yasal sayan kararları vardır; tarihî niteliktedir. Ama eski fetvalara tarih değil din diye bakıyorlar.
Evet Peygamberimiz kadınların uzak mesafelere tek başına gitmemesini istemiştir ama bu, haydutluğun, kadın kaçırıp köle olarak satmanın yaygın olduğu çağlarda bir güvenlik tedbiriydi, tarihî bir uygulamaydı. Nitekim Peygamberimiz, güvenlik sağlandığında Irak’taki Hîve şehrinden Mekke’ye tek başına “bir kadın yolcunun Allah’tan başka hiç kimseden korkmadan gelerek Kabe’yi tavaf edeceğini” de söylemiştir. (Diyanet, Hadislerle İslam, cilt 7, s.519-520)
Ama Taliban bu tarihi ve sosyolojik uygulamayı “nass” sanıyor!
ÖZGÜRLÜK İHTİYACI
Ben herhangi bir konuda dinî hüküm veremem, ehliyetim yoktur. Zaten “nass” konularında da tefsir farkları olagelmiştir. Faizin tanımı ve kapsamı konuları özellikle günümüzde ilahiyatçılar arasında daha da tartışmalıdır.
İslam geleneğinde ehliyetli ve açık fikirli alimler ayetleri ve hadisleri tasnif ettiler: Bir kısmı sadece Peygamberi bağlar, bir kısmı sadece ahlaki tavsiyedir, bir kısmının yaptırımı sadece uhrevidir, bir kısmı “nass”tır ve naslar konusunda kamu yararı, zaruret, istihsan (iyileştirme), örf gibi metotlarla ufuk genişliği sağladılar.
Yoğun felsefi tartışmalardan çekinmediler ve 13. Yüzyıla kadar medeniyetin zirvesinde Müslümanlar vardı. Müslümanların ufkunu karartanlar, Farabi’yi, İbni Sina’yı, İbn Rüşd’ü tekfir edenlerin istibdadı oldu.
Taassup öyle bir tutkudur ki, Sünni İmam Malik, Sünni İmam-ı Âzam’a bile “fitneci” demişti! Bunu okuduğumda çok şaşırmıştım. Muhterem hocamız, hocaların hocası Prof. Mehmet Said Hatiboğlu’nun “Siyasi İçtimai Hadiselerle Hadis Münasebeti” adlı eserini tavsiye ederim. (sf. 137).
Çağımızda İslam düşüncesinin gelişmesinin ön şartı modern demokratik hürriyetler ve geniş müfredatlı, felsefeye açık kaliteli eğitimdir.
TAHA AKYOL/KARAR