Kılıç gibi kış yine bitmişti ömrü olana.Herbir yan çaresizlik kaplıydı. Sivas´ın kazaları, köyleri, nahiyeleri yoksuldu.
1946 senesi idi hafızamda.
BEZİRCİ´de hayat başlamıştı. Bostanlar belleniyor, duvarlar elden geçiriliyor.Konu komşu bir birine omuz veriyordu.
Adem Babamız kavmi Türk, Ermeni, Kürt, Çerkez herkes kendi işinde gücünde maişeti derdindeydi. Bizde kışı geçirmiştik. Kış boyu anam Manuşak Hatun, Ermeni Ulu kişisi "SENEKERİM" hikayelerini nerdeyse her akşam anlata anlata bahara girmiştik.
Bahar gelmişti. Gökde ay bir tepsi su böreği gibi "bark bark" etmekteydi. Derelerde ki "gilgiller" de baharı anlatıyorlardı.
Söğütler tomurcuklanmış, BEZİRCİ´nin güzel kızları mor beliklerini sallaya sallaya düğüne nişana gider olmuş ve de pencere önlerine ?çiçeklerini? fidelemeya başlamışlardı.
Kurban olduğum babam çarşıya iner, az buçuk iş görür ekmeğimizi temin ederdi. Çarşıdan gelende de olan biteni haberler gibi anlatırdı. SİVAS KALESİ´nin Gök Medrese yamacındaki bir evin mahzeninden "kılıç ve zırh" bulunduğunu ve Jandarmanın el koyduğunu da söylemişti. Bu mesel SİVAS´ta bir yıl konuşulmuştu.
Hatta "hafiyeler" in tebdil gezip Kale ve civarını kolladıkları da film gibi anlatılırdı. Hatta büyük Kilisenin aşağı yol kavşağında, yine eski paraları bulan birini Hükümet adamlarının kovaladığını lakin tutamadığını da anlatırdı.
Anam, ben ağabeyim ŞAHİN ve bacılarım film gibi dinlerdik. Hatta bunları kapı komşumuz ve babamın sırdaşı Fakı Ramazan Emmi´ye de anlatırdı.Fakı Emmiye Manuşak anam ?Hacı Ağa? derdi. Ramazan Emmi babamı itina ile dinler. "Alın teri dökülmeden bulunan servet, kişiye ateştir" derdi.
Tanrım cennetine koymuştur ki bu bilge adamdan ben çok şeyler öğrendim.BEZİRCİ MAHALLESİ SİVAS´ın kalbi sayılır idi. Merkez burası idi.
Yine bir akşamüzeri Bezirci Mahallesi´ndeki küçük hanemize doğru babam geliyordu. Koltuğunun altında ?pırtı? vardı. Biraz da tebessüm içindeydi. Bildik ki iş bulmuş eve öyle gelmekteydi. Kurban olduğum Bedros Usta?
Ağabeyim ŞAHİN ile koştuk yamacına doğru. Eve geldik. Anam MANUŞAK HATUN da anladı babamın iş bulduğunu.
Babam anlattı sakin sakın. PİRKİNİK KÖYÜ´nde bir kuyu işi için 20 gün kadar çalışacakmış. Adam, babama önden para vererek "behlemiş" bile.
Anam da sevindi. Kurban olduğum KEMAHLI MANUŞAK HATUN "başını kıraç yılanı gibi kaldırıp, hey Koca TANRIM heç deldiğin boğazı aç kon mu" dedi
Birkaç gün sonra gidecektik PİRKİNİK´e. Anam beni de saldı. Ağabeyim ŞAHİN´i salmadı.
***
Birkaç gün sonra vasıl olduk Anamın köyü PİRKİNİK´e. Sivas´a çok yakındır üst başındadır.PİRKİNİK KÖYÜ o zamanlar bağlık bostanlık. Meyve sebze ne istersen?Çok eski bir köydür. Anam buraya KEMAH´tan evlatlık gelmiş.Çayır ortasına kuyu açılacakmış. Babam anlaştı yevmiye şartını. Lakin kuyu açacak adam daha gelmemişti.
KUŞLUK VAKTİ oldu ki öndeki ata binmiş, katıra da malzemelerini yüklemiş kasketli bir adam çıka geldi. O da anlaştı kuyu açma fiyatını. Kuyunun açılacağı yere bir derme çatma çadır kurdu kendine. Atı ve katırını çayıra örkledi.
TOZANLI Yöresi denir orada bir köyde yaşamaktaymış.Babam ile merhabalaştı. İsmi TAYIR (TAHİR) imiş.TAYIR EMMİ gece çadırında kalıyor biz ise bazen vesayit ile bazen yürüyerek SİVAS Bezirici Mahallesindeki evimize geliyoruz. Yakın çünkü.Kuyu işi başlamıştı babam da amelelik ediyor ben de "yumuş uşaklığı" yapıyordum.
TAYIR EMMİ, köşeli kasketli, kır çil yüzlü, kaşları kalın, saçları beyaz, elleri kürek gibi büyük 60 yaşlarında bir insan evladıydı. Fazlaca konuşmaz, işine bakar. Koca elleri ile gah kazmayı, gah küreği tutar çalışırdı. Bir hafta gibi zaman oldu ki köy ahalisi gelip gelip panayır gibi kuyuyu inceliyorlardı. Köylüler de TAYIR EMMİ´ye, "DAMIZLIK" derlerdi. Ben dahi bunu duydum babam Bedros Ustaya dedim aldırmadı.
Tayır Emmi, "YA HİÇ EVLENMEMİŞ, YA DA EVLENMEK İSTEMEMİŞ" olsa gerek. Amma bizim ahali pek çok rivayet düzer imiş Tayır Emmi üzerine. O konuşmazdı kimse ile. İşindeydi. Amma çadırında da köylüler içtiğini söylerlerdi ki inanırım görmüştüm. TAYIR EMMİ´den ben çok korkardım. Kürek gibi elleri ile beni kuyuya basıp boğacak sanırdım. Su filan isterse kıyıdan verir kaçardım.
Babam "oğlum o zararsız sen köylüye bakma" derdi. Akşam olunca köyden ayrılırdık. Tayır Emmi çadırına çekilir bizde BEZİRCİ MAHALLESİNE dönerdik. Ben babam ve o köyde bizim gibi kısa süreli bir iş tutan Ahad Abi. Yolda yorulunca Ahad Abi bazen beni sırtlardı.
***
Ben anam köyü PİRKİNİK´te olanları anama ve agabeyim Şahin´e anlatırdım. Anam ikaz ederdi "Kuzum gadasını aldığım sen hürmetkar ol bizim köylüye bakma" derdi. Devlisi gün biz yine çıkardık gün doğmadan yola. Varırdık ki, Tayır Emmi, atı ve katırını örklemiş bizi beklemekte. "AT DEDİMSE AT" Yılkı atı gibi mübarek.Katır aksi amma doru at yaman. Öyle bir RAHVAN giderdi ki köy ahalisi mest olurdu.
Tayır Emmi kimseye bindirmezi. Köye bizim gibi kısa mühlet gelmiş bir ağabey vardı ya. AHAD ABİ.Demir işi filan amelelik yapıyordu. Babam ile de tanışıktı. Öğle arası gelip Tayir Emmi´ye atını nallarım amma binersem dedi.
Tayır Emmi ses etmedi. Ahad Abi tekerleme gibi bunu derdi hep; "Ahad aha da sana bir doru at". AHAD ABİ atı babamın da yardımı ile nalladı. Ve hemen bir suvari gibi atladı üzerine. Ben dahil epey bir kalabalık film gibi izledik. Tanrım o ne rahvan bir yürüyüş. Ahad Abi şöyle birkaç tur attı. Atın yürüyüşünü gören köylülerden variyeti olanlar ata müşteri bile çıktılar. Amma velakin Tayır Emmi kulak ardı etti.
Ben de binmek istedim ama korktum. Ahad abi tutar tutmaz beni atın üzerine koydu. Az gittim. Tanrım insan at da değil sanki konforlu bir arabada idi gibiydi.
Kuyu 6-7 metreye inmişti. Yuvarlakdı. İçi taş duvarla örülüyordu ki bunu da babam yapar idi.Babam ve Tayır emmi benim hizmetimden memnun idiler. Cılız bir uşaktım ama elim çabuk idi.Onlar iş tutarken bende onları ezber ederdim. Tayır Emmi hiç nefeslenmeden küçük bir motor gibi çalışırdı.Ara ara da ?tabakasından kaçak tütün çıkarır ve sarıp içerdi.?
Çalıştığı zamanlarda da dudakları mırıldardı.Ben kulak kabartırdım amma anlamazdım. TANRIMIN verdiği o büyük zekamla bunu anlamak için zaman kollardım.Bir ikindi vakti çalışıyor benden habersiz o yine mırıldandı. ?Kadir Mevlam aha şuncacık kuşlara dahi yuva kurdurdun da bana esirgedin? dedi. Babama dedim babam "sen ilişme adama" dedi.
Bir de TAYIR EMMİ, Tanrı ile çok konuşurdu. Devamlı surette TANRI ile konuşurdu. TANRIYA sitem ederdi kanımca. Ey Kadir Mevlam hazinen de bir bana mı yer yok derdi.Hem çalışır hem de TANRIYA değişik değişik sitemler ederdi. Hatta bir vakit ezan okunur iken de mırıldanmıştı "Ben de senin kulun değil miyim. Elimi niye koynumda koydun" derdi.
TANRISINA küsmüş bir insan evladıydı zira kendi ağzından da derdi.
Ben babam BEDROS USTA´ya dedim ki "Baba TAYIR EMMİ TANRISINA KÜSMÜŞ MÜ" dedim.Hiç Tanrıya küsülür mü dedim.
Babam da "evet Tanrıya küsmüş amma pek çoğumuzdan bile Tanrısına bağlı, onun iradesinin farkında" derdi. Bir akşam iş bitmiş SİVAS´a dönmeye kalktık. Tayır Emmi´de geldi bizimler. Babam çok ısrarcı olduysa da o bize gelmedi. Çarşıdan alacaklarım var dedi. Bizden ayrıldı.Biz eve geldik tam sofraya oturacaktık ki, Çayırağızlı Gelin Bacı´nın vefatını komşular dediler. Kurban olduğum anam çok sever itimat ederdi.
Gelin Bacı´nın ölümüne dizlerini döve döve ağladı.Anam hep DİZLERİNİ DÖVE DÖVE AĞLARDI.
Böyle bir ağıt yangı SİVAS´ta var.Genetik bence?
(Amerika da bir kazaya şahit oldum. Bir aile yok oldu çoluk çocuk. Dizlerimi döve döve ağlamışım farkında değilim. Kızım AREVİK, baba herkes bize bakıyor ne yapıyorsun dedi ayıldım)
***
Bir sabah yine vasleyledik PİRKİNİKe.Amma Tayir Emmi yok çadıra vardık. Tayır emmi iyice kendini kaybetmiş akşamdan fazla kaçırmış zannıma göre.
Babam ?Tayır Usta çalışmayacak mıyız bu ne hal? dedi.O korkunç kır çil adam sarhoşluğun verdiği şey ile ağlamaya başladı. Sitem sitem sitem üzerine.
Bildim ki yurt yuva kuramamasına ağlıyor ve Tanrısına küskün.Ben üzüldüm babam üzüldü.O gün iş tutamadık.Kuyu epey indi aşağıya. Tayır emmi derinliğe indikçe burnuyla koklar az kaldı derdi.Şimdiye kadar 50 nin üzerinde kuyu açmışmış. Kuyulara sevdalı idi. Hep der idi ki ?Yusufun kuyusu? Yusufun evi derdi. Babam izahat eyledi ?Yusuf Peygamberin kuyuya atılması imiş.?Tayır emmi aksi adamdı, kır çil bakışları bir engerek gibi korkutucuydu amma merhameti de eksik değil idi kanımca.
Ona DAMIZLIK EMMİ diyen ?mazarat? uşaklara taş atar lakin taş değmesin diye kenara atardı. Bildim ki merhamet de az değildi gönlünde.
Cömertti de. Köyde tütünü olmayan gelir alırdı. Ekmeğini bölüşürdü ama içinde yarası sızlayınca da kendini içkiye verdiği az değildi.
Ufak tefek cılız bir oğlandım ama Tanrnın verdiği keskin zekam ile bunları kaydediyordum aklıma?10 metreyi aştık ki bir berrak su sökün eyledi ki.Ahali ve biz çok sevindik. Tabi de usta başı Tayır Emmi?Kalın kaşları indi, kırçil bıyığını sıvazladı. Köşeli kasketini çıkarıp terini sildi.
Çıktı bir taş üstüne oturup tütün sardı ve yine Tanrısına konuştu. Hem Tanrıya sitem ediyor, hemi de onca sitemine rağmen, ?ben zaarım (küçük köpek) kapında Kadir Mevlam? derdi.Ertesi gün vardık kuyu su ile dolmuş biz de mutlu olduk?
***
Ben de bu aksi TOZANLI adamına alışmış idim. Öyle ya kötü insan evladı değil idi.Yine babam çalışıyor o nefesleniyor idi. Yanında ben de kuyuyu izliyordum.?Hele Kirkor gel? dedi. Usulca yaklaştım yamacına. Dedi ki ?suyu hoşlaştın mı?? dedi.Bu 50 kuyu oldu yaptığım. Kurban olduğumu suyu akar durur. Yalnız 7 sene de bir aha bu kuyu suları Leyli Kadir Gecesi çekilip, Zemzem suyunu beslerler? dedi.
Bunları anlatırken, kırçil yüzü gülümsemiş o sitem ettiği Tanrıya bağlılık tebessümü var idi.Bildim ki Tanrısına küsmüş bu adam aynı zamanda Tanrısına çok bağlıydı. Samimi idi.Zaman doldu. Yevmiyelerimizi aldık.Tayır Emmi topladı çadırını. Katıra yükledi kazmasını küreğini. Doru Rahvan atı da hazır eyledi.
Babam ile sarıldı ki ilk defa gördüm bu samimiyetini.Bana da baktı yine kırçil sıfatı ile. Atına bindi ve belki de ?DAMIZLIK diye kendisi ile alay geçilen Tozanlı Yöresindeki köyüne? döndü?
Aklıma gelir ki küs de olsa Tanrıya inanan samimi bir insan evladıydı. Eminim ki bütün sorularını şimdi TANRIYA sormuştur. Biz ise yine döndük BEZİRCİ MAHALLESİNE.
Hayat aynı kaldığı yerden devam ediyordu. Anam işte güçte. Babam iş arayışında. Agabeyim Şahin komşu bahçelerden meyve aşırmakta.
Kirkor DEĞİRMENCİYAN