Evvel zaman içinde döner hayatın seyri alemi zaten. Evvel zaman? Bir varmış bir yokmuş diye başlasa da yitik öyküler, vakti zamanı gelir ve geçmiş zaman hatıraları iniverir gök kubbenin en alasından?
Kimileri kutup yıldızı gibidir. Nicesinin yönünü bulmada kullanacağı bir yıldız.
Her ne kadar belli bir okul aşamasından geçmeseler de, hayatın rahleyi tedrisatı onları yeterince olgunlaştırıp, salıvermiştir ahalinin tam ortasına?
Değişik değişik iş ve işlev görürler hayatın hay huyu içerisinde. Kimi babadır, kimi anadır, kimi işçi, kimi çiftçi? Bu böyle devam edip gider devran dediğimiz hengameler içerisinde?
Kimi köşe taşları civarında döner zaten, hayatın allı pullu geliş gidişleri?
Alın size unutulmayacak bir adam. Hiç unutulmaması gereken ve kayıtlarda yer alması gereken bir insan. Bunca sıradanlığın içerisinde, arşivlere geçmesi gereken biri.
Ömer Yılmaz... Altınyayla İlçesi Paşaköyü´nde yaşamış, kendi şahsına münhasır sıra dışı bir insan.
Sıra dışı diyorum hakikaten sıra dışı. Yazarın bir abartısı mı diye de, aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Anlatayım da dinleyin isterseniz hikâye kahramanımızı.
**
Mübalağasız iki metreye yakın bir boy. Esmer bir suret ve aceleci bir konuşma sitili. Kızmaya ve gülüp güldürmeye hazır bir bakış. Sevdiklerine müşfik, kızdıklarına çatık iki kaş. Kendi şahsına münhasır bir yürüyüş edası. Kendi köyünde tanınıp bilinme ile sınırlı kalmayıp, bir cümle etrafta tanınıp bilinen ve o minvalde sevilen bir adam.
Uzun ömrünün verdiği bereketiyle, değişik davranış sitilleri ile akılda kalan bir tutum.Herkesin ama herkesin, onla şakalaşmaktan hoşlandığı, kendisine takılmadan hiçbir günün geçmediği bir an.
Geçimini çiftçilikle kazanmanın yanı sıra, epey bir zaman ahalinin ekili ve dikili alanlarını korumak için koruculuk yapma işi ile de iştigalli bir hayat. Korucu demek, ahalinin ekinlerini ve çayırlarını pür dikkat koruyup kollamanın yanında, ekinlere zarar verenlerin tespitinde de bir dedektif titizliğini, elden bırakmayan bir meslek gereği.
Ömer Yılmaz, işte bu saydıklarımı neşe ile ve titizlikle icra etti yıllar yılı. Bir cümle çoban, onun atının gelişinden bilir ve tedbiri elden bırakmayarak, yayılan ekinleri kendilerin yaymadığına dair inandırıcı cümleler kurmaya başlarlar.
Elbette, çobanları sorgu suale çekmeden önce, atından usulca inip bir keçi yavrusu veya tatlı kara gözlü bir kuzunun kulağını ısırması ile başlar, anlar anına.
Küçük oğlakçığın yandım Allah nidası sanki ayan beyan çığlığı içindedir.
Sair zamanda da, birçok iş ile de iştigal edip, ekmeğini taştan çıkarmanın kavgasını da veren biri. Köy yerinde muhannete muhtaç olunmaması gerektiğini iyi bilen ve bunun için çokça çalışan bir âdemoğlu.
Yaşadığı ve başından geçen nice hatırayı, hazır cemaate anlatan ve kahkahaların gırla gitmesine de sebep olması çokçadır.
Vakti zamanında, bir uzun yol esnasında bir trafik kazasına şahit olup dalıverir kaza yerine, onca karışıklığa aldırmadan bir bir yardım eder kazazedelere. Ve orada bulduğu, birçok altın bileziği bulup hemen teslim eder polislere.
Başından geçen bu olayı, iftiharla anlattığına çoğu insan şahittir.
**
Hatta, daha Ürgüp ve İstanbul revaçta olmadan çok önceleri, bir cümle yöre insanının Adana´ya çalışmak için gittikleri bilinir. Ömer Yılmaz da bir zaman yolunu düşürür Adana´ya. Gel zaman git zaman bir inşaat işine koyulurlar. Lakin, yirminin üzerinde insan tarafından, ara ara kıstırılmak istenirlerse de, iki arkadaş sökün edip dağıtıverirler yirmi kişiyi...
Kışın şiddetli zamanında, Paşaköy´e maç yapmaya giden komşu köylerin çocukları, maç yenişmesini tekme tokada çevirince, küçük penceresinden olaya vakıf olup, sopasıyla gelip kendi köyünün çocuklarını sopalayarak, karşı köyden gelen misafir oyuncuları koruması sitayişle bahsedilir.
Bazen de kendisi yerine, kendi gibi iki metreye yakın boyu ile kardeşi Bahri Emmi gelip, kamçılayıverir köyünün gençlerini?Aslında Bahri Emmiyi anlatmalı zamanın birinde. O da kardeşi gibi anlatılması gereken bir adam.
İki kardeşin bu iki kalender davranışı, yıllar yılı hep anlatılıverir bozkırın esmer bağrında. Deli dolu, içi dışına hâkim bir adamdı. Kalbinde zerre kötülük olmadığına cihanı âlem şahittir.
Nerede bir düğün var o orada. Nerede bir cenaze var o orada. Bir bakmışsın, Mutubey Köyünde, bir bakmışsın Altınyayla´da, bir bakmışsın Deliilyas´ta.
Sanki iki kanatlı bir kuş misali, Ömer Yılmaz orada.
Heyecanlı, bir o kadar da gönlü ummanlar gibi zengin bir adam. Uzun, kesik kesik gülmesi ve kesik kesik konuşması hala çınlıyordur gök kubbenin sırlı âleminde.
Vakit doldu, zaman günlerin koynuna ram oldu ve o da kendini çeken diyarlarda doğru yola revan oldu. Çok istediği ve gitmek için kendinde kuvvet bulduğu, kutsal topraklara revan oldu. Gitmeden evvel, sağlığı iyi olmamasına rağmen, oraların hasreti kendini içine çekmiş olsa gerek..
Sevgilinin diyarına bir defa vardı ve ona kavuştu. Hasretine yandığı vuslat, onun kendi koynuna aldı. Sonsuzluk uykusuna, Kutsal Toprakların bağrında kavuştu.
Memleketine, doğup büyüdüğü ve karış karış gezdiği topraklarına, ancak ve ancak ölüm haberi ulaştı.
Dağ dağ, tepe tepe her yeri arşınlayan bu toprak benizli, iyi yürekli şakacı adam, kendi evinde kendi diyarında hiç unutulmamak üzere gönüllerde yerini aldı.
Civarda, onun ölümünü duyanların, ardından hoş sözler söylemesi iz bırakmışlığının en önemli nişanesi olsa gerek.
Herkesin Ömer Enişte, Ömer Dayı, Ömer Amca diye değişik değişik hitap ettiği, bir yitik zaman insanı, böylece kader defterine son noktayı Kutsal Topraklarda koyuverdi.
Onu tanımanın azıcık da olsa zevkine varmış bir yazarın, bölük pörçük cümleleri arasına girmesi gerektiğine en çok ben inanırım. Anlatılacak çokça yönü olmasına rağmen, kadir bilir yaşanan birçok anı burada zikretmek istedim.
Dağları yol eyleyen ve hayatın kendisine biçtiği tiyatroyu başarıyla sonlandıran Ömer Yılmaz´ın, unutulmaması lazım.
Sahi sevgili okurlar, neden hep güzel insanları, geçmiş içinde ararız? Neden, güzel insanlar güzel atlara binip, öte diyarlara giderler?
OSMAN ÇELİK