VEFA

VEFA

Abdullah ÇÜRÜKLÜ Yazdı...

Büromun kapısı açıldı,içeri birisi girdi. Çizim masasına kilitli gözlerimi projemden isteksizce ayırıp gelen kimmiş diye baktım. Pek alışkın olmadığım,az rastlanır bir kişi karşımda ayakta duruyor beni izliyordu.
Abdullah bey ile mi tanışıyorum?
Evet,buyrun,benim. 
Tokalaştık. Buyrun oturun,nerede rahat ederseniz,şurasından dışarısı da görünüyor,isterseniz... Karşılıklı iki koltuğa oturduk,çay ikram ettim. Kısa bir süreliğine sessiz kaldık,sonra konuşmaya başladık.
Ben Suşehri´nden geliyorum, orada bir inşaat yapacağım, orada mimar yoktur, ben de buraya geldim,bana nasıl yardımcı olursunuz dedi.
Siz yanlış yere gelmişsiniz, kasabalılar mimarın ne yaptığını bilmezler,onlar inşaat mühendislerini bilirler, size sizin oralı tanıdığım bir inşaat mühendisini önereyim dedim.
Lafım daha bitmeden,sert kararlı bir tonda "Hayır" dedi. Neye uğradığımı şaşırdım. Bir kasabalı, mimari proje yaptırmak için mimar istiyordu. O yıllarda inşaat mühendisi hem mimari hem de betonarme proje yapabildiği gibi,mimarlar da hem mimari hem betonarme proje yapabiliyorlardı. Gerçi bir yıl önce imar yönetmeliklerinde her meslek çalışanı kendi diplomasına uygun projeler üreteceklerdir diye yasal sistem kurulmuştu da hemen işlerlik kazanmıyordu ki halkın nezdinde. 
Biraz tedirginlik yaşamadım dersem yalan olur. Neyse,kısa sürede toparlandım. Siz mimar ile inşaat mühendisi arasındaki ayırımı biliyormusunuz dedim. Ben eczacıyım dedi. 
Baltayı taşa vurmuşum da haberim yokmuş. Ön konuşmayı tanışmayı birazcık daha uzatabilsem baltayı köreltmezmişim ama...
Aslında kıyafetine duruşuna kullandığı kelimelere daha çok dikkat etsem bu duruma düşmezdim de... Olanla ölene çare yok,oldu bir kere. Hala,aradan yıllar geçmesine rağmen yaptığım bu hatamı affedemem.
Çantasından gerekli evraklarla beraber arsasını tanımamı sağlayacak birkaç fotoğrafı da sehpanın üzerine koydu. İsteklerini, beklentilerini söyledi. Ben için için kıvranıyorum, Suşehri´ne gidip gelmek,kaybolan zamanım, trafikteki riskler,pek çok olumsuzluk vızır vızır beynimde dolanıyor. Hiç hevesli değilim bu işi yapmaya. Ama karşımdaki BEYEFENDİ ye nasıl yok diyeceğim?
Baktım olacak gibi değil,kendisine işini neden yapamayacağımı tane tane anlatıp özür dileyip evraklarını toparlıyordum ki,
Abdullah bey, bu projemi siz yapmaz iseniz ben de bu arsama yapı yapmayacağım demez mi?
Hani gelin "yerim dar da oynayamıyorum"dermiş ya,o hesap,ben de iyiden iyiye köşeye sıkıştım,ağıp dönecek yerim kalmadı.
Ben şehir dışına proje yaparsam iki kat ücret alıyorum dedim,dedim mi demedim mi,laf ağzımdan çıkıyordu ki, TAMAM deyip ilave etti, şimdi hemen mi yoksa...
Artık net anladım.
Bu projeyi yapmak bana farz.
Biraz daha konuştuk,sonra ülkeyi kurtarma planlarımızı ortaya koyduk,kurtaramadık,çok zor olduğuna karar verdik.
Ayağa kalktı,mutlu gözlerle baktı, evet sizin hakkınızdaki anlatılanlar doğruymuş,doğru kişiyle tanışmışım,teşekkür ederim, tanıştığımıza memnun oldum deyip büromdan ayrıldı,gitti.
Kimi yaşanmışlıklar öylesine derin izler bırakıyor ki, bir anlamda kader çizgimiz oluyor.
Bir çırpıda yazdığım bu kısa anım sürecek. Ben de istiyorum hepsini yazayım ama...



Anahtar Kelimeler: VEFA