YABANCI DİL EĞİTİMİ ÜZERİNE
Küreselleşen dünyada yabancı dil eğitiminin önemine vurgu yapan yaklaşımlarla alakalı bir sürü önemli, maharetli görüşler vardır. Hatta “bir lisan, bir insan” mukabilinde atalarımız da bu konuşmalara dahil olmuştu. Elbette haklı yanları vardır. Dil öğrenilmelidir. Peki, ülkemizde yabancı dil eğitimi nasıl yapılmaktadır? Ya da sonuçlarında ne olmaktadır. Kısaca özetleyelim:
Anasınıfından başlayıp lise son sınıfa kadar okutulmaktadır. Buna ek olarak kurslar, etütler, dersler vs. yaklaşık 13 yıllık eğitimin sonunda liseden mezun olan öğrencilerin yabancı dil konuşma, anlama, yazma sayısı ise neredeyse yok denecek kadar azdır. Acaba ülkece yabancı dile karşı bir ön yargımız mı var; yoksa biz bu işi beceremiyor muyuz?
Tarihimize kültürümüze baktığımızda zeka konusunda ve yabancı dil öğrenme konusunda kalıtsal olarak bir sorun görünmüyor. En meşhurlarından bir tanesi Fatih sultan Mehmet’ti. Tahta çıktığında 7 dil bildiği rivayet edilir. Nitekim Osmanlı Padişahlarının ekseriyeti de yabancı dil bilme konusunda eksikleri yoktu. Cumhuriyetin ilanından sonra idareciler, bürokratlar da çok iyi öğrenmişti. Fakat halka indiğimizde ve Milli Eğitim müfredatına baktığımızda bu oranın sadece akademik çalışma yapanlar ve bürokratlarda sınırlı kaldığını görüyoruz. Dikkat çekmemiz gereken kısmı buradadır. Haftalık 5 ila 10 saat arasında yabancı dil eğitimini 13 yıl boyunca alan bir öğrencinin mezun olduğunda hala konuşamaması. Demek ki eğitim sisteminde bir sorun görünmektedir. Pe ki sorunumuz tam olarak nedir ve nasıl çözülmelidir?
Sorunumuz derslerin işleyiş biçimi ile müfredat programının günlük yaşamda karşılık bulmamasından gelmektedir. Öğrenciler, yabancı dili öğrenirken dilin “grammer” yani dilbilgisini öğrenerek başlamaktadırlar ve eğitim bu doğrultuda devam etmektedir. Şimdi şunu sormak lazım: Doğduğundan beri Türkçe konuşan bir vatandaşımız, kurduğu cümlenin, öğelerini, edatını, zarfını, fiilini, fiilimsisini, sıfatını, zamanını, geçmiş zaman ekini, geçmiş zamanın hikâyesini vs. nesini bilmektedir? Ya da konuşurken bu kuralların hangisine uymaktadır. İşin tabir yerindeyse can alıcı kısmı, Türkçesini bilmediği kuralların yabancısını öğretmeye dayatmamızdır. Lütfen kimse “Efendim, Türkçe diye bir ders var, burada çocuklar bunları öğreniyor” demesin. Bizim yaklaşımımız, öğrenci tabiri ile günlük yaşamda ne işimize yarayacak?
Sonuç olarak, anasınıfından itibaren öğrencilerin gelişim düzeyleri de dikkate alınarak hazırbulunuşluklarına uygun olarak cümle kalıpları belirlenmelidir. Ülkemizde bir yetişkinin günlük 300 ila 500 arasında kelime ile yaklaşık 50 cümle kurabilmektedir. Bunu yaşına uygun düzenlediğimizde bir ana sınıfı öğrencisi gününü 15-20 cümle kurarak geçirmektedir. Günlük kullanımda var olan cümle kalıpları yabancı dilde verilmelidir. Yabancı cümle kalıpları verilirken alternatif kelimelerle cümleleri türetmeleri sağlanmalıdır. Her sınıf kademesinde bu cümleler ve türevleri daha fazla dağarcık oluşturacaktır. Lise eğitimine geldiğinde öğrenciler, tabir yerindeyse derdini anlatacak kadar yabancı dil konuşabilecek, anlayabileceklerdir. Lise 10. Sınıftan sonra alan çalışması yaparken, yabancı dil üzerinden akademik çalışma yapmak isteyenler artık grammer öğrenebilir ve dili detaya indirebilirler.
Unutulmamalıdır, dil bir iletişim aracıdır. İletişim sağlıklı olmazsa bu zulümdür. Çocuklarımızı bu zulümden uzak tutmak da bizlerin görevidir.
Mustafa YALÇINKAYA