Yeşilçam Durağanlık İçerisinde

Yeşilçam Durağanlık İçerisinde

Yeşilçam´ın İki karakter oyuncu Türkan ŞORAY ve Kadir İNANIR´ın başrollerini oynadıkları ?DİLA HANIM? filmi aradan yıllar geçmesine rağmen hafızlardaki yerini koruyor.Asil, gururlu, kendine güvenen Dila Hanım etrafında kurgulanan film, felsefi derinliği o

 

Türk Sineması son yıllarda dev yapıtlar ortaya koyamamanın sıkıntısını yaşıyor.YEŞİLÇAM sektörü ekonomik açmazlarla boğuşurken, son yıllarda ?yerli sinema? düşüncesine devletin de teşvik vermesi olumlu bulunuyor.

Yeşilçam´ın HOLYWOOD benzeri güçlenmesi anlamında, yerel film platolarına devletin teşvik vermesi olumlu bulunurken, doğal film platolarının hemen hemen her ilde oluşturulması yönünde adımlar ise yeterli bulunmuyor.

Dizi üretme üzerine son yıllarda adım atan sinema sektörünün, dev yapıtlar konusunda yeterince başarılı olamadığı sinema eleştirmenlerince dile getiriliyor.

70´li yıllarda önemli konular beyaz perdeye aktarılırken, akabinde uzun yıllara yayılan bir durgunluğun  baş gösterdiği ifade ediliyor.

1997 yılında Şener Şen´in başrol aldığı ?EŞKİYA? filmi ile TÜRK SİNEMASI yeniden heyecanlı günler yakalarken, bunu uzun vadede devam ettiremediği gözlemleniyor.

2000´li yıllarda dizilerle bir çıkış yakalanırken, destansı aşkları, idealleri ve hayalleri dile getiren dev yapıtların ise ortaya konulamaması sinema sektörünün içinde bulunduğu açmazların da bir göstergesi olarak görülüyor.

 

 



Sema aknur
21.09.2016 21:46:37
O kadar piyasada jönler aktiristler senaryo varken sinemaya ne gerek seyrediyoruz hergün sağolsunlar hiçbir eksiklik hissettirmiyorlar.Sizde maşallah kanayan bir yaraya dokunmuşsunuz

Sümerli Ludingirra
21.09.2016 23:39:34
SEVGİLİ BABAM Babamın çarşıda bir dükkânı vardı. Kapısının üzerine asılmış bir kil levhada şöyle yazılı idi: "DUBSAR NANNA." Anlamı, "Yazıcı Nanna". Dükkânda yalnız yazı satardı o. Yazı satılır mı diye gülmeyin öyle! Ülkemizde yazı bilen az olduğundan, bir şey yazdırmak isteyenler babama gelirlerdi. Dükkânda çanak çömlek yaptığımız, fakat özel hazırlanmış yumuşak bir kil yığını bulunurdu. Babam yazacağı konuya göre eline bir parça kil alır, ona dikdörtgen şekli verir ve söylenenleri yazardı. Çoğunlukla mektup yazdıracaklarla sözleşme yaptıracaklar gelirdi ona. Bazı günler ben de dükkâna gider, babamın işi çoksa yardım eder veya oturur gelenleri izlerdim. Onları izlemeye bayılırdım. Çünkü çok gülünç olaylar geçerdi zaman zaman. Bazen karısına kızmış bir koca, bazen kocasına küskün bir kadın, bazen de ortağı parasını batırmış bir tüccar gelir; bütün kızgınlıklarını sanki babamdan çıkaracaklarmış gibi, konuyu anlatmaya başlardı. Zavallı babam onların anlattıklarını derleyip toparlayıp anlaşılacak gibi yazmak için bir yığın ter dökerdi. Bir keresinde hiç unutmuyorum; bir adam girdi dükkâna, yüzü allak bullak olmuş, belli ki, bir şeye çok kızmıştı. Babama, "Aman, Bay Nanna, karıma acele bir mektup yazdırmak istiyorum!" dedi. Aklımda kaldığına göre şöyle yazdırdı: "Karıya söyle, Mariştar diyor ki, benimle kavga ettiğin, beni dışarı attığın günden beri ne kadar yaygara yaptın! Niçin Hununi´ye düşmansın? Niçin gürültüye neden oldun? Seninle evli olduğum halde başka bir kadın arıyorum. Beni bu hadde kadar söylettin. Senin denginde bir kadın geliyor; sevin artık! Oh! Senin yakınmalarından, dırdmndan kurtulacağım işte!" Zavallı adam! Hakikaten başka bir kadın getirdi mi eve, yoksa bunu karısına gözdağı vermek için mi yazdırmıştı? "Tanrılarımız böyle bir kadını bir erkek başına vermesin!" dedim o gün