STHM ÖZEL HABER
SİVAS´ta bulunan tek Hitit Gölü olan Suppitassu, yaklaşık 1900 rakımda Kulmaç Dağarının eteklerinde bulunmakta. Tarihi Hitit şehri SARİSSA´ya ait olan göl, BÜYÜK Kralın her ilkbaharda gelip ibadet ettiği kutsal bir göl olarak biliniyor.
Gölün üst tarafında 2021 rakımda KRAL YOLU bulunurken, batı yakasında ise tespit edilen lakin kazı çalışması yapılmayan bir tapınak bulunmakta.
Altınyayla İlçe sınırları içerisinde olan gölün temizlenip turizme kazandırılması için KÜLTÜR BAKANLIĞI ve ÇEVRE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞINA baş vurulmasına rağmen hala bir adımın atılmadığı biliniyor.
SİVAS TİMES GAZETESİ´ne gelen ilginç bilgiler dikkat çekiyor. Sivas´ta 1927 yılından itibaren başlatılan yüzey araştırmalarında yaklaşık 130´un üzerinde yerleşim yeri oldu tespit edildi.
1927-1928 yıllarında Hans Henning Von Der OSTEN´in başkanlığında önemli çalışmaların yapıldığı da biliniyor.
Bazı Yabancı arkeologlarca yapılan çalışmaların bazı bölümlerinin TÜRKİYE´den gizlendiği iddia ediliyor.
Özellikle uzman arkeologların üzerinde durdukları ŞARKIŞLA, ALTINYAYLA, ULAŞ, KANGAL, GÜRÜN VE DİVRİĞİ hattında ilginç yüzey araştırmalarının tespit edildiği biliniyor.
SARİSSA yakınlarında 1900 rakımda tespit edilen kutsal SUPPİTASSU GÖLÜ´nün, bir ip ucu olduğu ve HİTİT MEDENİYETİNDEN pek çok önemli nişanenin burda olduğu varsayılıyor.
Hititlerin “KUBİK DAĞI” dediği KULMAÇ DAĞLARI’nın kucağında olan gölün üst tarafında 2021 rakımda ise taş döşeli bir KRAL YOLUNUN olduğu belirtiliyor.
Bazı uzmanlarca KADEŞ SAVAŞI’nın yazılı olduğu tabletlerin aslının ise FIRTINA TANRSININ gölü olan SUPPİTASSU’a da olduğu düşünülüyor..
Yapılan kazı çalışmalarında antlaşmanın “KİL TABLETE” yazılı kopyasının 1906 yılında BOĞAZKÖY’e bulunduğu lakin asıl “GÜMÜŞ LEVHAYA “yazılı orjinalinin ise bulunamadığı araştırmacılarca vurgulanıyor...
MISIR’ın “GÜNEŞ TANRISI”, Hititlerin “FIRTINA TANRISININ” şahit tutulduğu asıl metnin ise SUPPİTASSU GÖLÜ’nün batı yakasında olduğu bilinen tapınakta olma ihtimali kuvvetle muhtemel olarak görülüyor..
GÖLÜN ise son zamanlarda balçık ve toprakla dolarak yok olmaya doğru gittiği gözlemlenirken, böyle değerli bir arkeolojik alanın yok olmasına neden müsaade edildiği ise bilinmiyor.