Tarih: 23.02.2024 07:15

“Zatü’l Hareke” !..

Facebook Twitter Linked-in

“Zatü’l Hareke” !!!!!

Ünlü İngiltere Kraliçesi Victoria, Sultan Abdülmecit’e İstanbul’da bir Anglikan Kilisesi yaptırmak isteğini iletir. İstanbul’da her din ve mezhep için ibadet edilebilecek bir mabet vardır, tek Anglikanlar için yoktur. Osmanlı Sultanı Abdülmecit bu isteği kabul eder. Kilisenin Projesini İngiliz mimar G.S.Street çizer.

Kilise’nin yapımı tam 10 yıl sürer,1868’de Hristiyanların ibadetine açılır. İnşa edilen kilise, İstanbul’un tek Anglikan kilisesidir ve adına bu sırada vuku bulan savaş nedeniyle “Kırım Kilisesi” denilmiştir...

Bu sıralarda Sultan Abdülmecit ölmüş, yerine Osmanlı tahtına Sultan Abdülaziz geçmiştir. O tarihlerde, tüm dünyada olduğu gibi, İngiltere’de de otomobil sanayi yeni kurulmaktadır. Kraliçe Victoria, kilisenin açılışı anısına Abdülaziz’e son model bir otomobil armağan eder. Osmanlı sarayından bir kişiye de “otomobil nasıl sürülür” öğretilir. Bu İstanbul’un gördüğü ilk otomobildir !!!!!!

Fakat çok önemli bir sorun vardır: İstanbul sokaklarında gezen otomobili gören halk, büyük bir şok içinde tabanları yağlayıp kaçışmaktadır. İstanbul’da yaşayanlar, araca “Zatü’l-Hareke” (Kendi kendine hareket eden zat) adını takarlar. Tam karşılığı “otomatik” !. Bu aracın “şeytan işi olduğu” kulaktan kulağa bütün İstanbul’a yayılır.

1800’li yılların sonlarında Sultan II. Abdülhamit zamanında, İstanbul’a gemilerle gelen Japonları gören halkın onları “Yecüç-Mecüç” zannetmeleri ve ulemadan bu konuda fetva istenmesi gibi !!!!!

Bu durumdan huzursuz olan Sultan Abdülaziz, zamanın Şeyhülislamı Hacı Mehmet Refik Efendi’den bu konuda bir fetva ister. Ancak Şeyhülislam, haftalarca bu konuda “kafa patlatır”, araştırmalar yapar, İslami kaynaklarda bu konuyla ilgili bir yorum arar, düşünür taşınır, akıl yürütmeye çalışır, fakat nafile bir türlü işin içinden çıkamaz… En sonunda, “Bu otomobilin şeytan işi” olduğuna dair fetvasını verir…

Bu fetva üzerine “Zatü’l Hareke” Haliç’ten denize atılır….İstanbul’a 40 yıl boyunca otomobil giremez. Otomobilin İstanbul’da kalıcı bir biçimde gelebilmesi, ancak 23 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilen II. Meşrutiyet ile gerçekleşir..

 

Bu satırları okuyan bazı kişilerin için için bize kızacaklarını ve “ne demek canım şeytan icadı !!!! Atalarımız bu şekilde davranmış olamazlar, Öyle şeyler söylemiş olamazlar” diyeceklerini düşünüyorum. Valla isterseniz bu anlattıklarıma hiç inanmayın, siz de kaynaklardan araştırın, ama tarihsel gerçekler öyle söylüyor!!!!

Maalesef günümüzde her kesimde böyle bir moda ortaya çıktı. Anlamsız bir şekilde, ortaya çıkan hiçbir olumsuzluğu kendi kurdukları “düşünce sistematiği” içerisinde hiç kabul etmemek ve kendi tuttukları tarafa “toz kondurmamak” !!! Entellerin deyimiyle hiç “eleştirisel” olmamak, tuttukları tarafı bir “takım tutma” anlayışıyla her şeyiyle benimsemek ve mükemmelleştirmek!!!! Hakiki olarak ilerlememiz için bu “hastalığı” ve “düşünce donmuşluğunu” hemen aşmamız gerektiğini acizane düşünüyorum…

Ortaokul ve lisede öğrenciyken, o günlerin tanığı bir kişi olarak bizlere Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk’ü anlatan anneannem (mekanı cennet olsun !), bisiklete “cin arabası” derdi!!! Bu adlandırma, böyle adlandırmalarla hiç karşılaşmamış (çocukluk çağlarındaki) bizlere çok ilginç, tuhaf ve komik gelirdi ve adlandırmaya kendimizce çok

gülerdik !!!! Çocukluğuma ilişkin unutamadığım ve çok ilginç bulduğum şeylerden bir tanesidir!!




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —