YALANDAN BİLİM, YALANLA DA AYDIN OLMAZ: AYDIN OLMAK
?Halı senin her şeyin olabilir. Benim sadece ayaklarımla çiğnediğim şeydir. Sana benden ültimatom: Ya halılar ya insan!? Arif Nihat ASYA
Selim YILDIZ
Adaletleri zulüm, kardeşlikleri nefret, sevgileri ölüm olan kir, kin ve kibir abidesi riyakar ve sinsi yüzlerden, yaşadığı topraklara ve insanına, masum ve mazlumlara bigane hain ve kabadayı ellerden aydın, münevver yahut alim çıkmaz. Aydın insan olarak bilinen varlığın, insana ve insanlığa duyarlılığı menfaat, gösteriş, reklam ve sadece söylemden ibaretse orada aranması gereken mayası haysiyetsizlik olan sefil bir ruhtur. Zavallılıktır. Orada aranması gereken karaktersizliktir. Aranması gereken karakter aşınmasıdır. Soysuzluktur. Yalanla ve yalandan bilim olmaz. Aydın insanın her şeyden once kendini gerçekleştirmiş ve kendini aşmış, kişiliğinin ise oturmuş olması gerekir. Daha kendi içinde oturmayı başaramamış, kendinden uzak nefsin ve her türlü hırs ve hevanın mübtelası olmuş mübtezel tiplerden aydın, kültürümüzdeki karşılığı ile münevver, yahut alim olmaz. Nereye kadar gideceğini, nerede duracağını bilmeyen hatada ısrar eden, dengesiz ve narsist bir kişilik aydın doğurmaz. Bu tür kişilikler karanlık odalarda, karanlık işlerle uğraşmakla karanlığı çağırmaktan başka da bir işe yaramazlar. Vicdanı ve elleri ile kara, karakteri felce uğramış, fıtratı ise yan yatmış karanlık insan müsveddelerinden aydın olmaz. Aydın, hayata ve insanlığa bakış açısı ile alnı açık, başı dik insandır. Aydın insanın yolu adalet ve doğruluktur. Gerçekten aydın ve alim olan insanın durduğu yer ?Hak?tır.
Bilgelerin diliyle konuşan Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig´de güneşin küçülmediği, dolu durduğu, güneşin doğuşuyla dünyanın ısındığından, gün doğumuyla yerin ısınmasından ve renk renk binlerce çiçek açışından bahseder. Aydın, münevver yahut alim olmak da güneş gibi olmayı, gün gibi doğmayı ifade etmeli, yolu doğruluk, yordamı adalet olmalıdır. Bunlar olmalı ki halk içinde yüreğini-gönlünü avucuna alıp utanmadan yürüyebilsin. Gerçi utanmak da insani bir duygu. Bir kişi utanabiliyorsa insan, yüreği avucunda utanmadan yürüyebiliyorsa aydındır diyebiliriz. Bu çerçevede Yusuf Has Hacip doğruluk üzerine şunları yazmaktadır:
??Dayanağı düz duran bir şeyin bütünü de düz durur. Her iyi parçanın bütünü de düzgün olur. Hangi şey yana yatarsa eğri olur. Bütün eğriler, kötülüğün dokusudur. Yamulduğu halde düşmeyen yoktur? Doğrunun eğrildiği gün, kıyamet kopar. Ben bütün işeri doğrulukla yaparım. İnsanları soylu veya köylü diye ayırmam.
Elimdeki bıçak, kesici ve biçici bir alettir. Ben işleri bıçak gibi keser atarım. Hak arayan kişi için işi uzatmam. Şeker ise zulme, haksızlığa uğrayarak benim kapıma gelen kişi için sunduğum adaletin sembolüdür. O buradan sevinç içinde tatlı tatlı ayrılır. Şu zehir gibi olan otu ise zorbalar ve doğruluktan ayrılanlar içer. Bunlar haksızlık edip bana getirilince verdiğim karardan dolayı bu zehirli otun çayını içmiş gibi olurlar.
Bu kaş çatıklığım, sertliğim bana yargı için getirilen zalimleredir.?
Omurgalı olmak, doğruluk ve dürüstlük ?aydın?da bulunması gereken temel özelliklerdir. Bu özellikleri gerçekten aydın olan samimi ruh ve kalemlerden de duymamız ve duyurmamız yerinde olacaktır. Bunlardan birisi merhum Arif Nihat Asya´nın öğrencilerinden merhum Mustafa Zeki Sofuoğlu´dur.
5 Mayıs 1960 tarihinde Zeki Sofoğlu´nun ?Aydınların Direnişi? konferansını dinleyen Şevket Süreyya Aydemir, tanımadığı ve ilk defa dinleyeceği bu adam için ?neyi ve niçin konuştuğunu bilen insandır? demektedir. Sofuoğlu, 1944 Türkçülük davasında yargılanan 23 Türk milliyetçisinden biri olduğu gibi, aynı zamanda 1965 seçimlerinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi´nden (CKMP) milletvekili adayı da olmuş bir isimdir. Bulgaristan´dan Edirne´ye göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Aydemir ise, 1915´te Turancılık hayalinde, 1920´lerde Türkiye Komünist Fırkası (TKF) üyesi ve Aydınlık gazetesi yazarı, 1930´larda ise Kemalizmi devletçi, toplumcu ve milliyetçi temelde yorumlayan Kadro hareketinin önderlerinden, 27 Mayıs 1960 sonrası ise Atatürkçülük düşüncesinin dayanaklarından biridir. Kanaatimizce birbirine zıt gibi görünen bu iki ismi birleştiren temel husus aydın ve aydın insana bakışlarındaki dürüstlüktür. Aydın demek de bu olsa gerek. Dürüstlük. Aydemir, konferansta ayrıntı ve karakteristikleri açık, kesin ve sistemli bir şekilde ifade ettiği Sofuoğlu´nun ?aydın?da bulunması gereken özellikleri şöyle sıraladığını belirtmektedir:
1- Aydın evvela bir fikir, amaç ve karakter sahibi olacaktır. Amaç ya da ülkü bir inanıştır. Yüksek ve gerçek değerlere bağlanıştır. İnanış bir karaktere temel olunca, aydın, hem inanan, hem inanılan insan olur. Bu inanılışa ise ihanet edemez. Çünkü ihanetin böyle bir karakterde yeri yoktur.
2- Aydın kandırmaz. Fakat inandırır. Kendisi de gerçeklere inandırılabilir. Çünkü gerçeklere bağlıdır. Ve gerçeklere de ihanet edemez. Onun içindir ki bağnaz (mutaassıp) ve inatçı değildir. İnandırma yolunda ise ancak bilime ve müspet bilgilere yer verir. Kafasında dokunulmaz tabulara yer yoktur.
3- Aydın cesurdur. Medeni cesaret sahibidir. Medeni cesaret ise, aydın için kahramanlık değil, doğal vasıftır. Fakat bazen şartlar öyle gelişir ki o zaman medeni cesaret bir kahramanlık halini alabilir. Bu hallerde aydın, medeni cesaretini gösterir ve kahraman olur. Ama bu kahramanlık kendisi için sadece bir görev olarak kalır.
4- Aydın, hakikat bildiği, gerçek bildiği şeyi kendisine saklamaz. Onu yaymayı da vazife bilir. Yani aydın, yalnız bir hakikat adamı değil, aynı zamanda hakikatin rehberi ve önderidir.
5- Aydın, toplumun hayrını ve çıkarlarını, kendi hayrının ve çıkarlarının üstünde tutar. Bunu bütün şartlar içinde ve her şeye rağmen yapar. Fedakârlığı hiçbir karşılık için değil, hasbidir. Topluma verir ama toplumdan karşılığını beklemez.
6- Aydın, bağlandığı ilkelere uygun bir yaşam sürdüren, dürüst ve feragatli bir insandır. Onun yaşamı ile prensipleri arasında çelişme yoktur.
7- Nihayet aydın, mazbut insandır. Metotlu ve muntazam çalışır. İhmal, dağınıklık ve avarelik aydın insana yakışmaz. Aydın bu tür zaaflardan kendini kurtaran insandır.
Aydın insan, Arif Nihat Asya, Zeki Sofuoğlu, Cemil Meriç vb. gibi olmalıdır. Bir taraftan kutsal konuları tekel maddesi yapmayanlar, diğer taraftan da halıyı öncelemeyip insanı rafa koymayanlar gibi olmalıdır. Aydın insan, kutlu olanın insan, kutsal olanın insanlık olduğunun farkında olandır. Farkında olarak yaşayandır. Asya´nın dediği gibi ?Kutsal; içi yenip dışı, dışı yenip içi atılacak yemiş değildir. Kutsal; dudaklar, diller, damaklar ve dişler için değil, yürekler ve vicdanlar içindir?
Gerçek aydın, Cemil Meriç´in ifadesiyle ?yalanların peçesini yırtan, dünyadaki bütün haksızlıklara dur diye haykıran ele avuca sığmaz bir zeka, bir şuur, bir vicdan.?
Yüreksizden, vicdansızdan hülasa yüreğiyle yürümeyenden aydın, münevver yahut alim olmaz.