Selim Yıldız

Tarih: 04.04.2019 09:16

Başbuğ ALPARSLAN TÜRKEŞ ve Milli Doktrin

Facebook Twitter Linked-in

BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ VE MİLLİ DOKTRİN

         4 Nisan 1997/?Ruh Hakkın beden arzındır? Rahmetle?

?Türk milleti içine kapanık, cihan ve insanlık bütünlüğünden tecrid edilmiş bir hayata hiç bir zaman iltifat etmemiş, cihanşümul bir hayatı kıtalar üzerinde cihan devletleri kurarak yüzyıllar boyu sürdüregelmiştir. ?Buluşma yerimiz ne doğudur, ne batıdır, ne kuzeydir, ne güneydir. Buluşma yerimiz Büyük Türkiye´dir. Buluşma noktamız Türk´ün kafası, Türk´ün kalbi, Türk´ün imanı, Türk´ün cevher-i aslisidir. Bu yer ve noktada milletçe asgari müştereklerde değil, azami müştereklerde birleşeceğiz ve mutlaka birleşeceğiz. Çünkü bu buluşma yeri ve noktasının genel karakteri budur. Türk milletini tanımayanlar ve bu karakteri bilmeyenler asgari müştereklerde birleşmeyi kabul eden bir acizlik, güvensizlik, idraksizlik içindedirler.? Alparslan TÜRKEŞ

Yakın tarihimizin çok  önemli simalarından biri olan Alparslan Türkeş, 25 Kasım 1917-4 Nisan 1997 yılları arasında yaşamış, Türklüğe zor zamanlarda siper bazen mevzi olmuş bir Türk büyüğüdür. MHP Genel Başkanı sn. Devlet Bahçeli´nin de işaret ettiği üzere ona aziz Türk milleti ?Karizmatik Lider?, ?Bilge Lider?, ?Tarihi Şahsiyet? ve en önemlisi de Başbuğ demiştir. Bugün ise Türkeş, sadece MHP´nin kurucusu değil, bütün bir Türk dünyası için Mustafa Kemal Atatürk gibi milli mihver olma özelliğine bürünmüştür. Mesela Azerbaycan´ın ilk Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey, büyük Türk dünyasının zaman zaman yeni başbuğlar yetiştireceğine inanırken, gelecek nesillerin Türkeş´i gurur ve iftiharla hatırlayacağını büyük bir samimiyetle dile getirmiştir. Ona göre Türkeş, ?Türk milli maneviyatı uğrunda dayanmadan mübarize ve mücadele aparan, gönlünü yalnız ve yalnız Türk milletine Tanrı bağları ile bağlamış kahraman bir aziz? idi. Türkeş, Rauf Denktaşa´a gore hep Kıbrıs davasının yanında yer almış, Türkiyenin kılına zarar gelmesin diye dininen cesur ve kararlı bir lider, Kırım Türklerinden Mustafa Kırımoğlu´na göre alicenap bir insandı. Türkeş´in bozkurtları ise iyi insanlardı ve iyi işler yapıyorladı. Birlikte Türklüğün hürriyeti yolunu aradıkları Baymirza Hayıt da, Türkeş için mazlum Türklerin himayecisi demiştir. Bu yüzden onun ruhu karşısında diz çöken Hayıt, Türkeş´in adını Sibirya´nın Türk ormanlarına, Altay ve Tanrı dağına taşımıştır. Kader çizgisinde yürüdüğü doğru yolların da yanlış yolların da farkına varmış bir lider olan Türkeş, tercihlerini toplum ve ülkeden yana kullanmış olması yönüyle tarihimizde yarının adamı olmayı hak etmiş bir karakter, yüksek bir ruhtur. Zira 12 Eylül Askeri Mahkemesindeki savunmasında takındığı tavır ve gösterdiği irade bunun bir tecellisi idi. O, savunmasının bir bölümünde şöyle konuşmuştur:

 ?Huzur-u ilahiye yüz akı ile çıkmaktan başka bir endişeye gönlümde yer yoktur. Hiç bir beşeri kudret önünde eğilmem. Kimsenin merhamet ve insafına şahsen ihtiyacım yoktur. Sözüm, tenkidim, talebim yalnız hak ve hakkaniyet namınadır. Yalnız mülkün temeli olan adalet namınadır. Yalnız milletim ve devletim içindir??

Türkeş, gençlik yıllarında Türk milliyetçiliğine taban oluşturan yapılar içerisinde bulunmuş, mücadele vermiş, İsmet İnönü´nün Cumhurbaşkanlığı döneminde 1944 olaylarından sonra tutuklanmış (9 ay 10 gün ceza verilmiştir) başta Nihal Atsız olmak üzere açık alınlı 23 Türk milliyetçisi ile birlikte sorgulanmıştır. Türk milliyetçileri 3 Mayıs 1944´ten beri yılmamış Türk Kültür Ocağı, Türk Kültür Çalışmaları Derneği, Türk Gençlik Teşkilatı ve Türk Milliyetçiler Derneği gibi önemli kuruluşlar gerçekleştirmişlerdir. Önemli gün ve gecelerde etkinlikler düzenleyen bu yapılar Türk kültürünün bugünlere aktarılmasında ve korunmasında önemli yere sahiptir. Buralarda görev alan milliyetçi gençler maziden gelen seslerin 20. yy´a düşen sedaları veya aşinaları olmuşlardır. Bununla birlikte 1953´te Demokrat Parti döneminde Milliyetçiler Derneğinin kapatılması milliyetçilerin ulaştığı nüfuzun iktidar tarafında tedirginliğe yol açtığının da kanıtıdır diyebiliriz.1960´a gelindiğinde Türkeş, 27 Mayıs ihtilalinin ?Kudretli Albayı? olarak ihtilali radyodan duyuran bir isim olmuştur.  

27 Mayıs 1960´dan sonra Türk milliyetçileri sol-sağ yapılanmaları karşısında ve ülkeyi Marksist teröre karşı korumak gayesiyle artık siyasi bir şahsiyet kazanmak için mücadele etmeye başlamışlardır. Bu siyasi şahsiyetin filizlenmesi Kudretli Albay Alparslan Türkeş´le olmuştur. Bu süreçte milliyetçi hareketin siyasi şahsiyet kazanmasında etkili olan dergilerden biri Milli Yol dergisi idi. Milli Yol´un 7. sayısının kapağında Alparslan Türkeş´in üniformalı resmi ve altında da ?Bir yandan 27 Mayısı Koruma Kanunu çıkarılırken, bir yandan emirle kendisine sövdürülen 27 Mayısçı: Alparslan Türkeş? ifadeleri yer alıyordu.

27 Mayıs sonrasında Türk milliyetçiliğinin kurumsallaşmasınada etkili olan dergilerden biri de adını Alparslan Türkeş´in koyduğu Milli Hareket dergisidir.  Üç Hilal´in Hikayesi adlı kitabın yazarı Ahmet B. Karabacak´a göre, derginin yayına başlaması ve ilerleyen aylarda fikri kaosun içine düşülmüştü. Kenarda köşede olan pek çok renkteki milliyetçi, partiyi ve milliyetçiliği kendine göre yorumlamaya, öyle gösterme çabasına girmişler ve herkes başka bir hava çalıyordu. Bu durum partiye de bulaşmış, guruplaşmalar başlamıştı. Eski particiler, ihtilalciler, İslamı esas alan milliyetçiler, Nihal Atsız Hoca´nın fikirlerini savunuyoruz diyen Türkçü-Turancılar, muarızların Nasyonal Sosyalist dediği Milliyetçi Toplumcular, Ulu Hakan Abdülhamitçi Osmanlıcılar? daha pek çok gurup.

İşte böyle bir atmosferde Türkeş´in Hindistan dönüşü bir seminerde küçük bir topluluk içinde dillendirdiği ?Milli Doktrin: Dokuz Işık? Türkiye, Türklük ve Türk milleti adına Üçüncü Yol olarak benimsendi. 1967 ve 1969 kongreleri öncesinde CKMP´de bir dönüşüm böylece belirginleşmiştir.

Türkeş, CKMP içinde sürekli bir hareket ve dinamizmin çağrısını yapmış, hareketi kısa sürede gelişen olaylardan da istifade ederek 1969´a Milliyetçi Hareket Partisine taşımıştır. CKMP adına yapılan Radyo konuşmalarının kitap haline getirilmesi sebebiyle aydınlara çağrıda bulunmuş, onları kendi safına şu şekilde davet etmişti:

?Toplumları aydın kişiler yönetmelidir. Aydın kişiler derken sadece belirli bir okul veya fakültenin diplamasına sahip kimseler değil, her manada karakter, ruh ve düşünce aydınlığına erişmiş insanlar kast olunmaktadır.

Türk milleti menfaatçi ve korkak aydınlar yüzünden perişan olmuş ve perişan kalmaya devam etmektedir. Onun için cesur ve fedakar insanlara her gün her zamandan daha çok ihtiyaç vardır. Böyle insanlar da yurdumuzda çoktur. Ancak bunların köşelerinden ayrılmaları ve hizmet mücadelesinde saf tutmaları gerekmektedir.?

Türkeş, fezada koşu, teknikte büyük ve süratli gelişme, çelişme, çekişme ve bunalımlar içinde kıvranan bir insanlığın olduğu, sessiz savaşların yani kültür savaşlarının milletleri kuşattığı bir dönemde en büyük ve en güçlü silahın milliyetçilik olduğunu çok iyi bilmekteydi. Milliyetçi hareketi bir doktrin temelinde sahneye çıkaran zorunluluklar bunlardı.

Türkeş´e göre, tarih milletler mücadelesi tarihidir. Bu yolda her bakımdan kuvvetli olmak, sosyal, siyasi ve ekonomik yapıları milli şartlara uydurmak gerekti. Büyük ve Milliyetçi Türkiye´yi kurmak için gerekli olan ideoloji çağın en dinamik ideolojisi olan Türk miliyetçiliği idi. Türkeş, milli doktrin olarak belirlediği sistemde Liberal ve Kapitalist sistemin sahte düzenine, Marksist-Sosyalist sistemin sınıf düzenine, Batının Burjuva diktatörlüğüne, Doğunun proletarya yönetimine de karşı olduğunu açıkça yazmıştır. Devleti Milli devlet ve milli demokrasi yolunda yapılandırmayı amaç edinen Türkeş, ekonomik bakımdan kuvvetli ve üst olanın siyasi demokrasi düzenine de karşıdır.

Türkeş, MHP´yi üzerinde konumlandırdığı doktriner milliyetçilikte ekonomik düzen olarak Kamu Sektörü, Milli Sektör ve Özel Sektör´ü, vatandaşların sosyal güvenliği adına Toplum Güvenliği Kurumunu, sanayi ve kalkınma bankalarına öncelik tanınmasını, Tarım Kentleri projesini vb. düşünmüştür. Maden politikasını ise akıl politikası olarak gören Türkeş, milli ülkenin stratejik bir parçası olan sahillerimizin özel çıkarların yuvası olduğunun da farkında ve karşısındadır. Ona göre, sağlık hizmetleri de başı boş halinden kurtarılmalı idi. Sanayileşme hedefi olarak da ihracata yönelmiş imalat, özellikle yatırım malları endüstrisini kurmak çizilen yöndür. Bir tüketim sanayi olan montaj sanayi kalkınmayı sağlayamazdı.

MHP, 12 Ekim 1969 seçimlerine bu ilkeler üzerinde hazırladığı Seçim Bildirisi ile girmişti. Bu seçim bildirisi günün sorunlarını çözmeye dönük olması yanıyla gerçekçi, yarının büyük ve müreffeh Türkiyesini inşa etmeye yönelmiş, Türkiye´yi ?aç hürler, tok esirler ülkesi? olmaktan kurtarma amacında olması yanıyla da idealisttir. Bu bildiride ?elinde Kuran, göğsünde iman, geliyor Nurlu Süleyman? sloganıyla tanıdığımız ayrıca ?Cenab-ı Hak sözünü ikbaline merdiven, iktidarına destek yapan? (ifade CKMP Milletvekili Mehmet Altınsoy´a aittir) Süleyman Demirel, Adalet Partisi ve mevcut düzen tarafsız şekilde eleştirilmiştir. Bildirinin başlangıcında menfaatçilerin eline geçtiği belirtilen AP hakkında şunlar söylenmektedir:

?Tediye muvazenesi açıkları müzminleşmiş seyrıne devam etmektedir. Sanayiden ziyade, ticarete kayan pahalı para politikası, bu açıkları her gün biraz daha beslemektedir. Devlet maliyesinin her gün biraz daha ağırlaşan bürokratik çarkından gayri milli sermaye ve onun ortakçıları sonuna kadar faydalanmakta, milli sermaye sahipsiz ve atıl kalmaktadır. Özel teşebbüsün hakiki mümessili olan Odalar Birliğine iktidar alenen ve çirkin bir şekilde müdahale ederek gayri milli sermayenin sadık destekçiliğini yapmıştır. Bu siyasetin yaratacağı tehlikeli gelişmeler Türk ekonomisini bugünden tehdit etmeye başlamıştır.

Bütün bu gelişmelerin altında yatan siyasi gerçeğe kısaca göz atalım. İdealist bir kadronun iktidara hazırladığı AP, iktidara vasıl olur olmaz opportunizmin eline geçmiştir. Böylece siyasi tercihlerde fert, aile ve gurup menfaatleri hakim olmaya başlamıştır. Böyle çevrelere kolayca sızmasını bilen yabancı unsurlar ajanlarını, evvelce pek riayet ettikleri gizliliğe dahi lüzum görmeden, her gün biraz daha merkezileşen iktidar otoritesi etrafında toplamaya başlamışlardır. Bu faaliyetlerin hedefi: Parti içinde Türk milletinin hakiki duygularını ve fikirlerini temsil eden kadroyu eritmek veya tesirsiz hale getirmektir. 1969 seçimlerinde AP bugünkü idareci kadrosu ile iktidara geldiği taktirde bu menfi hedefe ulaşmış olacaktır.?

?

Türkeş´in Ardından

Sami Kohen, Milliyet, 9 Nisan 1997

Dün görkemli bir cenaze töreni ile toprağa verilen MHP lideri Alparslan Türkeş, Türk siyasi tarihine farklı dönemlerde değişik düşünce ve tutumları ile  damgasını vuran, karizmatik ve etkin bir politikacı olarak geçecektir.

1940´ların ve 1950´lilerin Turancısı ve radikali, 1960´ların darbecisi ve devrimcisi Başbuğ, 1970´lerden sonra özellikle son yıllarda Türk siyasal yaşamında, ?Akil Adam? mertebesine ulaştı.  Kavgaların ve kargaşanın hakim olduğu bir ortamda Türkeş sağduyunun, hoşgörünün, uzlaşmanın güçlü bir sesi oldu. Her türlü aşırılığa ve özellikle şiddete karşı çıktı. Siyaset yelpazesinde partisini merkez-sağ çizgiye oturttu. Bu arada Atatürkçülüğü ve özellikle Laikliği büyük bir inançla savunmaya devam etti.

Dış dünya da bu örneği gözden kaçırmamalıdır.  


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —