MEZOPOTAMYA´nın, ezoterik yanını irdeleme mahiyetinin temelini GILGAMIŞ DESTANI yansıtır desek, sanırım yanılmış olmayız. Bin uygarlıklı bir diyarı, dizelerle ifade etme başarısı bu destanla dile gelse de, KRAL GILGAMIŞ´ın teolojik arayışlarını da görmek gerekir.
***
Destanda ismi geçen Kral Gılgamış, gerçekten İ.Ö. 3000 yıllarda yaşamış ve onun ölümünden sonra bu destan yazılmıştır.
Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer mitolojilerinde geçer ve Akat dilinde yazılmış tabletlerden oluşur. Bunlardan günümüzde 12 tablet bulunabilmiştir.
Bazı bölümler kayıp olmakla birlikte, yarıdan fazlası olduğu için genel kanaat ortaya çıkmış ve bu lirik anlatı, günümüze kadar gelmiştir.
Bu destanın, baştan sona sembollerle dolu olduğu bir gerçek. Mezopotamya´nın genelinde yer alan ve hala kullanılan sembollerinin yanı sıra, dini ritüellerin de perde gerisinde okunması dikkate şayandır.
Burada ölümsüzlüğü arayan Bilge KRAL GILGAMIŞ´ın yarı Tanrı yarı insan modeli olarak izahı, tartışmaya açıktır. Zira destan kahramanlarının anlatılmasındaki bu mantık, anlatıcı tarafından en geçerli yoldur.
Toplumların kaderlerinde etkin olan kahramanlara, her zaman giydirilen insan üstü libas, belki de destanı okunulur ve etkin kılan bir yöntemdir...
Kral GILGAMIŞ´ın yenilmez olması yanı sıra, TANRI´yı arayışını da burada görmekle birlikte, kutsal metinlerden öykünülen ?NUH TUFANI? anlatısı da hayrete şayandır...
İ.Ö 3000 yıllarda geçen destanda, NUH TUFANI betimlemesi yanı sıra, Kral Gılgamış´ın yapı ustası olması da, bu metindeki teolojik bütünlüğün de bir ifadesi değil midir?
Destan anlatıcının, her ne kadar yarı Tanrı çizdiği profil kabul görse de, Kral GILGAMIŞ´tan yaklaşık bin yıl sonra yazılması dikkate alınırsa, bel ki de yarı Tanrı bir Kral değil, başarılı bir yol göstericidir.
Destanda geçen ?GÖK BOĞALARI? düşüncesi sadece MEZOPOTAMYA´da değil SİVAS Sarissa´da bulunan İKİZ BOĞALAR felsefesinin de tıpa tıp bir benzeri gibidir.
Kral GILGAMIŞ´ın, bütün serüvenlerinde insanı olgunlaştıran bir anlamı da aradığı bilinirken, ?ölümsüzlük otunu? bulup, bunu bir yılana kaptırıp sonunda da, Tanrının buyruğu olan ölümü içselleştirmesi, size de LOKMAN HEKİM anlatısındaki bir kesiti aklınıza getirmiyor mu?
***
Deniz yolculukları, savaşlar, halkı için uğraşlar bize pek çok tarihi destandan kesitler vermektedir.
Bunu TROYA´da, TÜREYİŞ´te,Kalevala, hatta ve hatta ZALOĞLU RÜSTEM´de de görebiliriz.
Öyleyse şu sonuç, bence yabana atılamaz. Destanlar, bir birlerinden öykündükleri gibi, bir birlerini metafizik derinlikte de tanıyıp bütünleyen bir tılsım tanışıklığına sahiptirler...
Sözlü ve yazılı bütün metinler, bir var oluş mantığı çerçevesinde, bir birinin izine izler ekleyerek günümüze gelmiş ve ana kaynağı daha da besleyerek gümrahlaştırmışlardır...