Osman ÇELİK


"Kara Ölüm"

"KARA ÖLÜM"


İnsanlığın gördüğü büyük salgınlara atıf yapmak, günümüzü de içine alan bir kapsayıcılığı ortaya koymaktadır...Salgının, hayatımızın tam ortasında olduğu bu zamanlarda, “bireyselleşme” zorunluluğunun da doruğa ulaştığını söyleyebiliriz.Dünyanın değişik zamanlarında ortaya çıkan ve insanlığı kasıp kavuran salgınların, ölümlerin,yıkımların  elbetteki bir edebiyatı, şiiri ve sanatı ortaya çıkmıştır….

***

14.Yüzyılda AVRUPA tarihinin en büyük felaketlerinden olan “Kara Veba Salgını” her ne kadar ölüm kokusunu her bir yana yaysa da düşünürler, yazarlar, aydınlar, bu karanlık içinde aydınlanmayı da yaşatmanın uğraşından geri durmamışlardır.

Ölümler, kaçışlar, psikolojik yıkımlar derken bu acı zamanlar Giovanni Boccaccio’nun Orta Çağa ışık tutan ve hümanist öğeleri öne alan öykülerinin doğmasına neden olmuştur.

Yaşanan veba salgınında, birçok insan perişan ölmüş, aileler dağılmış,psikolojik yıkımlar alıp başını gitmiş… Ölümün kol gezdiği bu karanlık zamanlarda, bireyselciliğin ortaya çıktığı gibi, ölüm acılarını aza indirmek için halkta kendini, eğlence ve şakalara vurmaya başlamış.

KARA VEBANIN göstergelerinden olan yüksek ateş, veba salgınına yakalanan insanlarda şiddetli titremelere sebep olduğu için halk bu titremelere, “ölüm dansı”  ismini takmış. 

DECAMERON öyküleri de işte burada başlıyor.

Yedi kadın ve üç erkek, ölüm korkusunu arkalarında bırakarak FLORANSA’da kaçıp bir kır evine yerleşiyorlar. Aralarında her gün bir yönetici seçerek, değişik öykü parçaları anlatıyorlar.

 İnsanların, en kötü zamanlarında dahi mutlu olabileceğini gösteren Boccaccio, “Hiçbir şey yaşam gücünü yok edemez! diye temel bir çıkış felsefesi ortaya koyuyor.

On gün boyunca anlatılan ve yüz öyküden oluşan DECAMERON öyküleri, aslında tipik ORTA ÇAĞ yaşam algısına da, bir başkaldırı hüviyetindedir.

Decameron  öyküleri, hümanizmi müjdeleyen ve skolastik düşünceye karşı muhalefet bayrağını açan ilk önemli baş yapıtlardandır.

Bu kaos ve ölümlü zamanlarda, karanlıkları yaran  başlangıcın hümanizm olduğu bilinci ortaya çıkarken, yozlaşmış pek çok konu da mizahi yergi ile anlatılıyor.

SALGININ ortaya çıkardığı psikolojik açmaz ve bireyselcilik bir nebze olsun bu öykülerde azalırken, İTALYAN kültürünün de bütün öğelerini yansıtan bir mahiyeti de içinde barındırmaktadır.

Hatta Antik YUNAN’dan tutun da HİNDİSTAN’ın bin bir gece masallarına uzanan nişaneleri de görmemiz mümkün.

Doğmalardan bıkan insanoğlunun, kendine dönüşünü görebildiğimiz gibi, sıradan insanların hayatlarına ayna tutan bu öyküler, aynı zamanda düşüncenin özgünlüğünün de yansıması açısından ayrıca bir değerdir.

***

AVRUPA hikaye anlatıcılığının, ilk büyük baş yapıtı sayılan ‘Boccaccio’nun 1348-1351 yılları arasında yazdığı bu öyküler, salgın zamanlarında dahi insanların umutlu ve üretken olmaları gerektiği konusunda en güzel örnekler içerir.

Ne olursa olsun, nerden gelirse gelsin hiçbir zorluk yaşamın gücünü azaltamazken, zorluğun içinde barınan sıra dışı hayatlar ve öyküler de, hep var olmaya devam edecektir.