PARADİGMA
Dini kullanan FETÖ, yıllarca devletin ve milletin adeta maddi manevi bütün ayarlarını bozarken, kırk yıldır Kürt etnik kimliğini kullanan PKK’da, devletimizin ve milletimizin kanını, adeta bir vampir gibi emdi. Bu vampire kimi zaman Kürt sorunu, kimi zaman Kürt meselesi kimi zaman da terör sorunu denildi...
Doğu ve güneydoğu bölgesinde Kürt etnik kökenli Türk vatandaşlarımızın temel sorunu, kanaatimce sadece Kürt kökenli olmaları veya kültürel sosyal haklara sahip olmamaları değil, devletin hatalı uygulamalarının da etkisiyle, feodal düzenin ve aşiretlerin etkisi altında, düpedüz geri kalmışlık sorunudur.
TBMM de, DEM partisi ile temsil edilen Kürt kökenli vatandaşlarımızın, bu güne kadar taleplerine kulak tıkayanlar, intikam yemini edenler, her fırsatta tehdit savuranlar ne olduysa bir anda çark ettiler. Kürt meselesini konuşmanın ve uzlaşmanın zamanı gelmiş olacak ki, Sayın Bahçeli ve Cumhur ittifakı, kendilerinden beklenmeyecek bir şekilde yeni PARADİGMA operasyonlarına başladılar.
Hâlbuki Cumhur İttifakı bu konuları kullanıp, tabiri caiz ise DEM karşıtlığının çok ekmeğini yedi... Bir önceki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde, seçmeni PKK-DEM ile korkutup, CHP gelirse bunlarda iş başına gelir dediler... Son yerel seçimlerde CHP Sivas belediye başkan adayı olarak seçim çalışması yaparken, bazı hemşerilerimiz gevrek gevrek gülüp “iyisiniz hassınız da, bu Demlilerle niye Demleniyorsunuz, diyorlardı... Cumhur ittifakına oy veren kıymetli halkımız herhalde bunları hatırlıyordur...
Siyaset bir anlamda, pazarlık ve uzlaşma demek. Ülkenin refahı ve geleceği için bu süreçler denenebilir. Ancak 40 yıldan beri dökülen kanlar, kaybedilen canlar boşuna mıydı? Bu sorunun, gün geldiğinde sorulacağını da bilmek lazım... Eğer bu sürecin sonu yine hüsran olursa, işte bu, Türk milleti için çok kötü olur...
Biz yine de, olası bir PARADİGMA değişikliği ile neler olabileceğine bir kafa yoralım. Çünkü en kötü çözüm, çözümsüzlükten iyidir...
- Cumhur ittifakı, Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamak için DEM’den anayasa değişikliğine destek isteyebilir.
- Cumhur ittifakı, Suriye’nin kuzeyinde ABD ve İsrail’in desteği ile fiilen kurulan ve Suriye’nin dağılması sonucu resmi statü kazanacak olan Kürt otonom bölgesinin, Türkiye’nin himayesinde olması için DEM, APO ve PKK’nın devreye girmesini isteyebilir...
Peki, DEM bunların karşılığında cumhur ittifakından ne isteyebilir?
- Özerk yerel (yerel parlamento) yönetimlerin önünün açılması...
- Kürtçe ana dilinde (Resmi dil Türkçe ile birlikte) eğitim ve öğretim.
- Suriye’nin kuzeyinde oluşabilecek, Türkiye himayesinde ki bir Kürt otonom bölgesinde, PKK ve yandaşlarına yeni yaşam alanı...
Ortadoğu denilen bu kirli coğrafyada, tarih boyunca nice kavimler, nice milletler kayboldu gitti. Bir yanda emperyalistler, diğer yanda yayılmacı Siyonistler daima sahnedeler... Bu bölgeye giden herkesin, teneke don giyip dolaşması gerektiğini tarih bize göstermiştir. Hülasa Ortadoğu, gaza gelip fetih nidaları atılacak bir bölge değil ve BOP projesi tıkır tıkır işliyor... Dimyat’a pirince giderken evde ki bulgurdan olunabileceğini de, unutmamak lazım...
Cumhur İttifakı, ne kadar samimi bilemem, TRUMP seçilinceye ve Suriye dağılıncaya kadar akıllarına bile gelmeyen Kürtler, her türlü hakareti ettikleri DEM ve hatta Sayın Öcalan’a kadar giden tornistan sürecini ihtiyatla takip etmeliyiz...
Ancak asıl hedef, dağılan Suriye’nin kuzeyi ise bu konuda Kürtlere, PKK’ya veya DEM’e bağlı olmayan, yerli ve milli bir PARADİGMA geliştirebilir. TC devletini ilgilendiren yerli, milli ve tarihsel bir boyuttan da, bakabiliriz... En azından ben bu açıdan bakmak istiyorum...
TC devletinin, Suriye ile olan sınırı 1921 de Fransızlarla yapılan Ankara antlaşması ve 1923 yılında Türkiye’nin kuruluşunu ve sınırlarını belirleyen Lozan anlaşması ile bellidir. Ancak son Osmanlı Mebussan Meclisinin kabul ettiği ve Sivas Kongresinde karara bağlanan, “Misak-ı Milli sınırları içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz” kararı da ortadadır...
Eğer Misak-ı Milli (Milli yemin) sınırları, devletin milli meselesi olarak devam ediyorsa, Türkiye’nin ÜNİTER yapısını zedelemeden, bu bölgeleri kontrol altına alma ve sahiplenme refleksi, hayata geçirilebilir...
Tacettin KEPENEK