Gazze'de yaşanan soykırımı, hep birlikte izliyoruz... Aylardır, günlerdir, kurgulanmış bir korku filmi gibi, yanı başımızda yaşanıyor her şey...
Uluslararası bütün kurumlar, kuruluşlar, bütün hukuk mekanizmaları vs. inandığımız ne varsa, artık yok hükmünde. Tanrı’yı kıyamete zorlayanlar, adeta son provalarını yapıyor...
İnsanoğlu, insanlığını, vicdanını ve merhametini, büyük oranda kaybetmiş durumda... Günümüz dünyası, tamamen güçlülerin ve güce tapanların dünyası oldu...
Gazze’de yaşanan vahşette ailesini kaybetmiş, küçük bir kız çocuğunun, “sizi Allah’a şikâyet edeceğim” diye ağlamasına, hangi inanç sahibi, hangi vicdan sahibi insan, duyarsız kalabilir...
Ancak, o kız çocuğunun zalimleri şikâyet edeceği Allah ile, bugün bu zulmü yapanların Allah’ı, aynı mı acaba? Hiç sanmıyorum...
Sapkın, Siyonist Yahudi ve Siyonist Hristiyanlar, kendilerine vaat edildiğine inandıkları toprakları ele geçirince, bekledikleri Mesih veya Mehdi’nin yeryüzüne geleceğine inanıyorlar. Ortadoğu’da yaşanan bütün bu dramların altında, işte bu sapkın düşünce ve para var...
Bu kadar saçma ve mantıksız bir şey olabilir mi? Maalesef oluyor...
Siyonistlerle savaşıyormuş gibi görünen, bazı çanak tutuculara ne demeli? Bunlar, yüz yıldır süren, Filistin Arap - Yahudi çatışmasını, Müslüman - Yahudi din savaşına dönüştürmeye zorluyorlar... İslam kardeşliğini öne sürerek, olayları ve meseleyi, farklı boyutlara taşımak istiyorlar...
Halbuki dava, insanlık davasıdır...
Türk milleti, dünyanın neresinde olursa olsun, her zaman mazlumların yanında olmuştur. Elbette, yine zalimin karşısında, yine mazlumun yanında, destekçisi ve yardımcısı olacağız... Tarih boyunca, zulme uğrayanların ne dinine bakmışız, ne milliyetine...
Ancak hakikatleri de, olduğu gibi görmemiz gerekiyor...
Bölgede ki, milyonlarca Arap, her türlü zenginliklerine rağmen, birlik olup bir avuç Siyonist’in hakkından gelemediler, gelemezler de... Çünkü bunlarda akıl yok, bilim yok, her şeyden önce yürek yok... Bari birlik olup Siyonistlerin anladığı dilden cevap verin, o da yok...
Herhalde, bu işi de, Türklerin halletmesini ve savaşmasını bekliyorlar. Bu düşünce de olanlar varsa, Falih Rıfkı Atay’ın, “ZEYTİNDAĞI” kitabını okumalarını tavsiye ederim. Falih Rıfkı Atay, kitabında; Birinci Dünya savaşı yıllarında, Anadolu’nun sessiz evlatlarının, din ve peygamber aşkına, kanları dökülmüş, canları feda edilmişti...
Osmanlı imparatorluğu, bu toprakları ne sömürgeleştirebildi, ne de vatan haline getirebildi. Buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçiliği yaptı...
Aşiretlerin bulunduğu çöllerin içine, paradan büyük bir kudret, henüz girmemiştir. Para uğruna yapılan her şey, Allah uğruna yapılmış gibidir... Çöl bedevilerinin altın ve kıymetli taştan başka dinleri yoktur, der.
1915’de, Türkleri sırtından hançerleyen ve dini imanı para olan Arapların, kendi topraklarında, mülteci konumuna düşmelerinin sebebi, kanaatimce tam da budur...
Falih Rıfkı, Osmanlının mağlubiyeti sonrasında, Filistin’den, İstanbul’a dönerken; Anadolu da ki bir tren istasyonunda, bir ananın, gelene geçene, oğlu Ahmet’i sormasına şahit olur. Utancımızdan bir söyleyemedik ama biz Ahmet’i çölde bırakmıştık, biz Ahmet’i, kumarda kaybetmiştik, der...
Bütün bu acı tecrübeleri, yaşamış bir millet olarak, Ortadoğu coğrafyasında, ümmetçilik gazına gelip yeniden aynı hataları tekrarlamayız diye, ümit ediyorum... Çünkü, dün Büyük Ortadoğu (İsrail) Projesinin başkanlığını yapanlar ve savunanlar, bugün Siyonistler Anadolu’ya gelecekler diye, bağırıp çağırmaya başladılar...
Tacettin KEPENEK