Cumhuriyet, bu topraklarda eğitimde fırsat eşitliğini sağladı. Her doğana, imtiyazlı bir sınıfa mensup olmasa bile okuma, yükselme ve hayallerini gerçekleştirme imkânı sundu. Çoban Sülü’nün mühendis olup cumhurbaşkanlığına yükselmesi, Aziz Sancar’ın Nobel ödülü alması veya R.Tayyip Erdoğan’ın İETT işçiliğinden Cumhurbaşkanlığına giden yolu, bu fırsat eşitliğinin en somut örnekleridir…
Ancak bu idealist tablo, Türkiye liberalleşmeye başladığında, Açık Öğretim Fakültesi (AÖF) gibi uzaktan eğitim sistemleriyle yani "süte su karıştırılmasıyla" bozulmaya başladı. Uzaktan eğitimin yanısıra, AKP’nin bilinçli bir şekilde devlet ve paralı vakıf-özel üniversite sayısını 208 adete çıkarması, yüksek öğrenimi yaygınlaştırmış gibi görünse de, niteliğini tartışmalı hale getirdi.
Türkiye’de iktidara gelen partilerin, devlet kadrolarını dönüştürme ve yandaş oluşturma hevesi hep oldu ve bu gidişle de her zaman olacak gibi... AKP, iktidara geldiği andan itibaren yine aynı hevesle, devlet kadrolarını kendi ideolojisine uygun şekilde dönüştürme stratejisini benimsedi. Bu stratejinin en göze çarpan ayağı ise öncelikle Diyanet Kurumu oldu…
Diyanet, bir "kadro devşirme merkezi" haline geldi. AÖF diplomalı imamlar, önce devşirme memurlar olarak, sonrasında ise tapu müdürlüğünden, nüfus müdürlüğüne kadar akla gelebilecek her alanda, yönetici pozisyonlarına getirildi. Ülke genelindeki 145.000 Diyanet personelinin AKP’ye yakınlığını, cuma vaazlarından dahi tahmin etmek mümkün…
AKP’nin kendisine yakın, yüksek nitelikli gençler yetiştirme hedefi ise FETÖ ile ortak bir zeminde buluştu. Özel okullarda yetiştirilen “alnı secdeli gençler”, çalınan sınav sorularıyla askeri liselere, hukuk fakültelerine ve prestijli üniversite bölümlerine yerleştirildi. Bu gençler, “HARAM DİPLOMALARLA” öğretmen, kaymakam, vali, subay, hâkim oldular. Unutmamalıyız ki, bu haram diplomaların sahipleri, aileleri, anaları babaları hala bu ülkenin bir parçası ve birlikte yaşıyoruz…
FETÖ soruşturmaları sırasında 5.000’den fazla hâkim ve savcı görevden alındı. Peki, yerlerine kimler geldi? Sadece son 10 yılda atanan 10.000 yeni hâkim ve savcının kaçının, AKP’ye yakın referanslarla atandığını sormak dahi suçlama olarak algılanabiliyor…
Son günlerde kamuoyunu meşgul eden sahte diploma ve sahte e-imza davaları, bir başka gerçeği daha gözler önüne seriyor. Gerçek üniversitelerin, hak edilmiş gerçek diplomaları yok sayılırken, “SAHTE DİPLOMALILARIN” çoktan devletin kılcal damarlarına sızdığı anlaşılıyor… Yıllar içinde haram ya da sahte diplomalarla doktor, doçent, hatta profesör unvanları alanların olduğu, bilinen bir gerçek… FETÖ soruşturmalarında 6.000 akademisyen görevden alınsa da, kanaatimce bu buzdağının sadece görünen kısmı. Türkiye’deki 185.000 akademisyenin ne kadarının liyakatsiz bir şekilde, o koltuklara oturtulduğunu tahmin etmek güç değil…
Siyasi iktidarın kendi kadrolarını oluşturma stratejisi, devletin temel kurumlarını, eğitimi ve üniversiteleri adeta çürütmüş durumda. Sahtecilikle alınan diplomalar, akademik unvanlar ve sahtekârlarla kurulan kadrolar, devletin bünyesini bir kanser gibi sarmış…
Devlet hepimizin devleti, hepimiz aynı gemideydik, değil mi? Ne yazık ki, bu ülkenin dürüst ve namuslu gençleri, okuyarak, çalışarak ve alın teriyle bir yere gelemeyeceklerini, bu iktidar sayesinde anladılar.Liyakatin değil, yandaşlığın ve sahtekârlığın ödüllendirildiği bir düzende, gençlerin devlete olan güveni sıfırlandı, umutları çalındı…
Bu yaşananlar bireysel olaylar değil, aksine "sahte ve bozuk bir yönetim düzeninin nihai sonucudur." Sahtekârlığı yapan, buna göz yuman veya bundan faydalanan herkes, yaptıkları haksızlığı kendilerine hak görüyor olabilir. Ama gerçek şu ki, hem milleti hem de kendilerini aldattılar ve artık içinden çıkılamaz bir pisliğin içine battılar.
Bu durum, toplumsal bir çürümeye de yol açtı.“BUNLAR MÜSLÜMAN’SA, BEN DEĞİLİM!” diyen gençlerin sayısı her geçen gün artıyor. Adaletsizlik ve güvensizlik girdabına çekilen bu gençler, yozlaşmanın en ağır faturasını ödüyor.
“Dolu Kadehi Ters Tut” ROCK müzik grubunun ,"Sahte Dualar" şarkısındaki dizeler, bu duruma tam da isyan niteliğinde;
“Hanginiz en suçsuzu, verin ona vursun bizi… Kime yarar hak yargısı, kalmamışken hak korkusu…"
Tacettin KEPENEK