?Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin
?Kayıt düşülen bir hayat kadar, anlamlısı yoktur? der bir düşünür. Hayatı anlamlandıran anlamların en muteberi, zamanı donuklaştıran satırlardır. Ve tenhalaşan bir giz arayıcısı endamıyla, yıllara uzak düşen lakin gönle uzak düşmeyen Divriği´ye doğru 2 araba ve 10 kişilik ekip ile Ağır Zaman başladı.
ULAŞ Tecer Dağı
23 Temmuz Perşembe 2015
Sivas´tan yola çıkan 2 araba, peşi peşine zamanı yudumlaya yudumlaya Ulaş´a demirledi. Ulaş´ın hemen yanıbaşıda ilerlerken Tecer´in o haşmetli salınışı, adeta göz kırpıyor bizlere. Tecer Dağı, büyük dağ? Nice kervana konaklık eden, nice bağrı yanık yolcuya su veren Tecer Dağı. Tecer´in hemen yanı başından geçerken tarihin tozlu raflarına uzanıyor zihnim. Tam 7 tane su değirmeninin olduğu, bir cümle ahalinin un öğütmek için orada konakladığı, türkülerin, manilerin dilden dile dolaştığı Tecer Dağı. Âşık Ruhsati Baba´nın da bir müddet çalışmışlığı geliyor aklıma. Orada bulunan çerçilerle, atışmalarını düşünüyorum kendimce.
Orada türkü harmanında pişenler, yüreklerini doldurduktan sonra başkalarını pişirmeye koşuyorlar. Kinsiz, garazsız zamanlar? Tecer Dağı, yüceler yücesi dağ. Kerem´in dahi uğrayıp, ?ey yarenler Aslım buradan geçti mi?? diye nida ettiği söylenen dağ?
YAĞDONDURAN
23 Temmuz Perşembe 2015
Uzak iklim şarkıları besteleyen çayır kuşlarını görmesek de, onların varlıklarını bile bile gözlerim dolanıyor yeşilliklerde. Bozarmaya yüz tutmuş dağlar, bir iç şiiri kadar alınganlığı dillendiriyor bende. Ölüm kadar yakın, mutluluk kadar uzak şiirler.
Soğuk su, soğuk rüzgâr?. Efil efil esen rüzgâr, birkaç saniyelik zihin anaforuna sokuyor beni. Çocukluğum bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor adeta. Ay dedenin parıltısı eşliğinde, esen rüzgârın cama vurmasını hatırlıyorum Yağdonduran´da.
KANGAL
?Rakım Yüksek Kaburga Kalın?
23 Temmuz Perşembe 2015
Yağdonduran´dan yol boyu ilerlerken, tek tek gözüken köyler, sanki terk edilmiş bir hissi uyandırıyor insana. Yol boyu bir iki insan gözüküyor sanki. Uçsuz bucaksız ovalar, hayvancılık içi ideal. Diz boyu otlar, serin sular.
KANGAL´ın Rakımı epey yüksek. Keskin rüzgârlar eksik olmuyor. Kangal Ak Karaman koyun ırkının ana vatanı. Dağlar da sıra sıra dizimli koyun sürüleri, yüksek rakımın bereketiyle salınıyorlar dört bir yana. Kangal koyunu diğer ırklardan daha gelişmiş. Kaburga sayısının çokluğu ve kalınlığı ile biliniyor. Fazla kaburga, leziz et ve süt için rakım elverişli.Alabildiğince otlaklar, serin sular, dinmeyen kuzey rüzgarları?
KANGAL
23 Temmuz Perşembe 2015
Kafilemiz ilerlerken iki arabayla, o anda türküler takılıyor aklıma. En çok sevdiğim türkü. Ta öte yıllardan beri her duyduğumda tanıdığım yanık bir Kangal türküsü:
?Kangal´dan aşağı Mamaş´ın köyü
Derindir kuyusu serindir suyu
Güzeller içinde Zeynep´in huyu
Zeynep´im Zeynep´im allı Zeynep´im
Beş köyün içinde şanlı Zeynep´im
Bu türkü kadar anlamlısı var mıdır acaba, sevgiliye nazda? Derin bir aşk, asude bir iç yangınlığı. Bu türkü kadar içli bir söylenişi var mıdır acep türkülerin?
DİVRİĞİ
23 Temmuz Perşembe 2015
Dereler, tepeler, platolar göz alabildiğince uzanıyor. Büyük otlaklar, yol kıyılarındaki kaynak suları? İnsan baktıkça daha bir âşık oluyor memleketine. Aşk bu bizimkisi. Hani Anadolu´cası var ya aşkın işte öyle. Dağa, taşa, kurda, kuşa sevda. Memleketimin her zerresine sevda? Eğri büğrü yollarda ilerleyen arabalarımız, iki saati aşkın bir zaman sonunda Divriği´ye varıyor. Divriği nakışın, taşın, aşkın, dünyanın başşehri?
DİVRİĞİ ULU CAMİ
Yüreğin, Gergef Gergef Taşa İşlenmiş Hali?
23 Temmuz Perşembe 2015
Divriği´yi ziyaret amacımız olan Divriği Ulu Cami´ne doğru yavaş yavaş ilerliyoruz. Zamana meydan okuyan bir abide. Nakış nakış taşla söyleşmiş bir abide. Gergef gergef taş nakışlarda, geçmişin gönül rayihası duyuluyor sanki. Bolluğun, bereketin, aşkın, vefanın kokusu duyuluyor sanki ta ötelerden. Kazan kazan kaynayan tarhanalar misali, kokusu öteyi çağrıştıran bir gül medeniyetinin nişanesi sanki. Hayata tutunma abidesi. Hayatı taş şiiriyle anlamlandırma haşiyesi.
?Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
*
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
Bana güldür çiçektir attığın her taş senin?
Taş işte deyip geçmemek lazım? Taş işte deyip, nakkaşın aşk ile vücuda getirdiği zaman şiirlerini görmek lazım. Yapracığının her birinde, en nazenin anlamların olduğu yoncaları, bir seyyahın acemi bakışlarından araklayıp, yeniden soluklamak lazım. İç içe geçmiş kahırları dahi, koca koca taş bakışlarıyla incelten ve inceltirken de kendi gönlünü incelten bir taş tabibinin yürek kokusu geliyor sanki.
Taşa şiir yazılır mı demeyin sakın. Taşa değil şiir, ansiklopediler dolusu anlatımlar kaydedilmiş. Ne yok ki bu taş dantelinde. Aşk, bağlılık, vefa, nezaket, doğallık, duruluk velhasıl insanı kâmil var.
Kapıların kapısına açılacak, bu dünyanın kapıları var sanki. Sıra sıra sıralanan nakışlar, bu taş şiirinden ne sırla sızdırırlar bilinmez ama onun söyleyeceklerini çözmek için epey bir gönlü hamlıktan kurtarmak lazım. Taş şiiri işte. Bağrı taş olanların dahi, gönül kalemiyle oyularak dantelleşeceğini anlatan bir taş manzumesi. Yüzyıllar önce inşa edilen bu medeniyeti, anlayamamanın verdiği bir sıkıntı da doğmalı içimize. Onların taşı pamuklaştırdığı kadar, bizim insanı taşlaştırmamız geliyor aklıma. Onların o yüce duygularını keşke alabilsek yüreğimize. O zaman daha bir nezaket kaplayacak içimizi. O zaman daha hoşgörülü olacağız herkese karşı?
O taş şiirini siz de görün. Onu gördüğünüzde, kalbinizdeki sevginin daha da arttığına şahit olacaksınız. Onu solukladığınızda, ötelerden gelen mis kokulu bir medeniyeti de soluklayacaksınız. Taşın üzerine yazı mı yazılırmış diye, bu satırların yazarını sakın suçlamayın. Elbette taşın üzerine yazı yazılır. Kalem sevgi ile tutulur ve sevgi ile bakılırsa hayata, taşın üzerine en güzel yazılar yazılır.
Sahi siz o taş şiirini görmediniz mi? O taşın gül bahçesindeki, geçmiş zaman yolcularının fısıltılarını duymadınız mı? Onların gönül deryasından su içmediniz mi?
O taş şiirini soluklayınız. Yolunuzu ve gönlünüzü Divriği´ye mutlaka düşürünüz. O gönlünüzün taşla yıkanıp, pamuklaşacağını göreceksiniz?
OSMAN ÇELİK