“ LGBT” UĞRUNA…
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetive aile içi şiddeti önlemenin ve mücadelenin temel standartlarını, devletlerin bu konuda ki yükümlülüklerini belirleyen ve taraf devletleri hukuki olarak bağlayan uluslararası bir insan hakları sözleşmesidir.
TBMM’de onaylanarak kabul edilen bu sözleşme,Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yürürlükten kaldırıldı.
Demek ki, ülkemizde kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet sona erdi, kadın cinayetleri bitti ve kadınlar toplum içinde hak ettikleri konuma geldi.Maalesef tam anlamıyla böyle bir ülke değiliz! Keşke öyle olsaydık.
Bir kadın, daha çocuğunu emzirirken, sabahlara kadar başında beklerken, saçını süpürge ederken,çocuğuna annesinden başka kadınlara ve bütün canlılara saygı ve sevgi göstermek zorunda olduğunu öğretemiyorsa,
Bir baba, erkek ve kız evladını eşit olarak göremiyor, kız çocuğuna gereken eğitimi vermekten sakınıyor, mirasını bile adil olarak paylaştıramıyor, erkek çocuğunu sevdiği gibi sevemiyor ve bir dağ gibi kızının arkasında duramıyorsa,
Bir toplum, gelenek göreneğimiz böyle diyerek, kadınızekâ, akıl ve fikir olarak yetersiz görüyor, siyasette, ticarette ve hatta her alanda kadınlara yeterince yer veremiyor,genelde yaşlı kadınlara saygı ve hürmet gösterirken,genç kadınlara karşı çeşitli gerekçelerle her türlü şiddet, hakaret ve haksızlık normal görülüyorsa,
Toplumsal dini anlayışa göre,kadının şahitliği ikinci derecede görülüyor,kadının miras hakkında eşitlik olamıyor, kadının sadece kapalı bir alanda ve evinde yaşaması gerektiğine inanılıyor, kadının namusu kıyafetine veya örtüsüne göre derecelendiriliyor ve gerektiğinde birkaç“fiske”vurmak normal karşılanıyorsa,
Böyle bir toplumda ve sırf bu sebeplerden dolayı,İstanbul sözleşmesi yürürlükte kalmalıdır ve uygulanmalıdır…
Bütün bunlar herkes tarafından kabul edilen yalın gerçekler olduğu halde, kimi, niçin rahatsız etti ve iptal edilme ihtiyacı duyuldu.LGBT bireylere ve farklı cinsel yönelimlere yönelik koruma maddelerinin sözleşmede yer alması kanaatimce sözleşmenin iptaline gerekçe olmuştur.
LGBT bireylerin ülkemizdeki aleni ve gizli varlığı,aslında herkes tarafından bilinen bir gerçekliktir. İstanbul sözleşmesi ile bunların yasal bir duruma dönüşebilme ihtimali ve bu ihtimalin toplumda korku yaratması da doğal bir durum. Bu korkunun,siyasi bazı kesimler tarafından iyice körüklendiğini görüyoruz.
Ancak bizler“paradokslar” dünyasında yaşayan insanlarız.
Bülent Ersoy, bu ülkenin bir gerçeği değil mi? Bilinen bazı ünlü modacılar eşcinsel hayatı yaşamıyorlar mı?Asıl cinsiyeti kadın olan ünlü bir genç oyuncu, kendini erkeğe dönüştürüp yasal olarak kamuoyunun önünde,bir kadınla evlenmedi mi? Bütün bunlar, göz önünde olan saygın (!) örnekler değil mi?Bu paradokslar, her bir birey tarafından kendi iç dünyasında değerlendirilmesi gereken konular…
Zamanında bir aile tanımıştım. Anne, baba muhafazakâr insanlardı ve hatta baba,bir din görevlisiydi. Erkek çocukları 18 yaşını doldurduğunda, kendisini ameliyatla kadına dönüştürmek istedi ve yaptı. Anne ve oğlu (kızı) şimdi birlikte yaşıyorlar. Hiç kimse böyle bir şeyin kendi başına gelmesini düşünmek bile istemez ama bir an için çocuğunuzun, homoseksüel, lezbiyen, transseksüel veya travesti vb. olduğunu düşünün! Acaba bu tür şeyleri engellemek veya baskılamak mümkün müdür?
Bu konuları anlayabilmek için empati kurmak ve böyle bir şey bizim başımıza gelirse, biz ne yaparız diye dürüstçe kendi kendimize sormamız gerekir, diye düşünüyorum.
Ancak görünen şu ki, asıl amacı kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve kadınların korunmasına yönelik olan İstanbul sözleşmesi, LGBT uğruna, güme gitti, gidiyor… Bu toplumda kadın olmakzor iş…
Tacettin KEPENEK
tacettinkepenek@gmail.com